Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur. Nitekim demişlerdir:

RUBAİ:

 İlmî ki tû râ girih goşâyed betaleb
 Zân pîş ki ez tû can berâyed betaleb
 Ân nist ki hast mînemâyed begozar
 Ân hast ki nist mînemâyed betaleb 

Meali: Canın tenden ayrılmadan evvel, ukde hâlledecek ilme talip ol! Bu var görünen yoğu bırak da yok görünen vara talip ol.

Hakikâtte mevcut, o yokluktur. Alâka ve aşkı ona göstermelidir ki bakidir. Tâ ki insan da onunla baki ola.

Bu makale şunu da ifade edecektir ki: Suret, kendi cinsi suretten kuvvet alır, artar. Mesela: Su, sudan, toprak, topraktan kuvvet alır ve miktarı fazlalaşır. Fakat gayba dair olan suretler böyle değildir. Çünkü onlar manadır, suret görünürlerse de hakikâtte suret değildir. Mesela:

Su yüzeyinde görünen titreşimler, türlü türlü nakışlar alır ve çeşitli şekiller oluşur. (Fakat su, bu nakış ve şekillerden ne artar, ne de kuvvet alır.) Çünkü bu nakışlar suyun aynıdır.

Gaybla ilgili suretler, algılanabilen suretlerin yanında yok olurlar. Mesela Azrail, ölüm zamanında can çekişenlerin gözüne layık oldukları duruma göre değişik şekil ve suretlerde görünür. Can çekişen kişi yastığı (yüzünü) başka tarafa çevirince o suret yok olur.

Şu hâlde anlaşılıyor ki: Azrail, suret görünürse de suret değildir. Suret olsaydı, mahvolmaz, belki kuvvet bulur ve artardı.

Bunun gibi, şeyh-i kâmil de her ne kadar suret görünse de onu suret görmemelidir. Çünkü müridin sureti şeyhin suretinden harap olur. Ondan iyi, kötü, küfür, iman pak olur, varlığı değişir, ölmeden evvel ölür. Şeyhin ilmi, aklı, marifet ve nazarıyla zinde olur.

Ama Azrail’in suretinin harap olmasıyla, şeyhin suretinin harap olması arasında fark vardır: Azrail şahsın ruhunu olduğu hâl ve şekliyle teslim alır; değişiklik ve değiştirme yapamaz. Fakat şeyh, müridin bakır varlığını iksirli bakışıyla altına çevirir.


(SAYFA 282) Ey akıllı, yokluğu var bil, tâ ki o bilgi seni ölümden satın alsın (kurtarsın).

7395

Varlık, yokluktan vücuda gelmedi mi? Öyleyse bu varlıktan sevgiyi kesmek lazımdır. Nazarın daima yokluğa yönelmiş olsun ki yeni yeni suretler müşahede edesin! Öyle suretler ki maddi suretlere benzemez, balıklar gibi gönül deryasında varlık gösterir. Yokluktan vücuda gelen suret, vücut suretini kökünden söker. O, her ne kadar göze suret görünürse de, suret değildir, manadır.

İyi bak!

7400

Öyle değil mi ki Azrail aleyhisselam kendini çeşitli biçimlerde gösteriyor, tâ ki bu suretlerle halkın bedenlerinden canlarını alsın. Fakat o, suret değildir. Suret olsaydı, diğer suretle fani olmazdı (silinemezdi). Her şeyin cinsi kendi cinsinden kemal bulur. Nimet, üzerine gelen diğer nimetle yok olur mu? Kesin olarak bilinmelidir ki buğday, buğdayla birleşince miktarı artar; ırmak, ırmakla birleşince ceyhun (büyük nehir) meydana gelir.

7405

Nakışlar, suretler onlardan kaybolur, evliyayı da böyle bil! Eğer sana cisim görünürlerse bu görüş eğridir, sen onların cümlesini mana bil! Çünkü onlardan cisim yok oluyor, yanında, ne fazla ne eksik, birşey kalmıyor. Küfür ve din kayıtlarından kurtuluyor, cimrilikten, hırstan, kinden temizleniyorsun. Her veliyi de (misal olarak aldığımız) Azrail gibi bil, onun suretini başka suretlere kıyas etme!

7410

O veliler Hakk’ın didarından suret arar, can, renk ve koku cihanından (maddi cihandan) kurtulurlar. Suret olmayanlar eğer sana suret görünürse, sana afet olmak içindir. Seni kılıçsız, topuzsuz öldürene, suretin tamamen yok oluncaya ve sen bu sebeple sureti verip mana alıncaya ve sen de varlıktan kıl kadar eser kalmayıncaya kadar sana afet olurlar. Kendinden fani olup bekaya kanat açabilesin ve bu irtifada yüzlerce beka bulabilesin diye.

7415

Ekmek olmak için değirmen taşının altında ezilip mahvolan (buğdaylıktan çıkan buğday) lazım. Ekmek olduktan sonra da midede erir fani olur. Böylelikle nebat olmaktan kurtularak canlı olur. Sen de tenden geçersen külliyen can olursun, candan da geçersen canan olursun! Böyle mamurluğu haraplıktan bil, böyle mutluluğu gam içinde gör (bil). Fakat o haraplık, bu haraplık (dünya haraplığı) gibi değildir, arada pek büyük fark vardır.

7420

O haraplık fenaları cehenneme, bu haraplık dostun yanına götürür. Bu haraplık ölüye hayat verir, bekasından dolayı da kendi gibi ebedi kılar. Kıymetsiz bakırı altın eder, adi taşı lâl ve cevhere dönüştürür. Seni fenalıktan kurtarır, Hak katında makbul ve istenen eder. Fakat o haraplık (dünya haraplığı) böyle değildir. Şahıs dünyada iyi ise iyi, kötü ise kötü. (SAYFA 283)

7425

Onu bulunduğu hâl üzere öldürür, layık olduğu makama çeker götürür. Onu tebdil edemez, müşkülünü ilim ile hâlledemez.

Fakat şeyh onu derhal diriltir, gam ve mihnetini tamamen izale eder. Bu haraplıkla onun arasında uzun mesafe var. Nâr ile nur gibi bunları birbirinden ayırt et! Şeyh-i kâmil Hakk’ın tercümanıdır. Lisanından sadır olan sözler tekmil Hak kelamıdır.

7430

Görünüş olarak insan gibidir. Eğer sen onun sırrına mahrem isen, damlasında derya görürsün. O su, canlı beden samanının altındadır (görünmez). Onun cismi kabuktur, özü dostun hüsnüdür. Onun gibi güneş yanında, iki cihan bir zerredir, o harmana nispetle akıl, bir saman çöpü gibidir. Akıl, aşk, marifet onun kapısında hizmetkârdırlar, kendi gıda, bunlar onun kabuklarıdır. Onun methine Yezdan’dan başkası muktedir değildir. Güneşin nurunu gölge nasıl tavsif edebilir?

7435

Güneş, Hakk’ın nurunu, gölge de cihanı temsil ediyor. Gölgeden güneş görülebilir mi? Can, her an ona der ki: Akl-ı kül senin güneşinin yanında Süha gibi sönük kalır. Senin hüsnünü neye benzetebilirim ki iki âlemde de benzerin yoktur. Hüsnünün yanında övgüler hiç gibi kalır. Çünkü temiz şahsiyetin, her şeyin üstündedir. Ey gizli güzel, ey zulmetlerin nuru; kuşluk güneşinin nuru senden cila alır.

7440

Zatını idrakte arşıâlâ ve ruhu’l-emin hayrette kaldılar. Zanların, kesin bilgilerin yaratıcısı sensin. Seni anlamaya akıl için yol yoktur, saf ve berrak suların kaynağı ağzınızdadır. Seni kâinatın yaratıcısından başkası göremez, halka cömertlik ve ihsan senin vücudundan sirayet eder. Sen, nurun nuru ve armağanların sırrısın. Bize, doğru yolu sen gösterirsin. Toprağınızın tozundan körler görür oldu, lütuf kaynağınızdan susuzlar, su içer oldu.

7445

Sana ikametgâh olan kâlp ne hoştur, senden uzak olan kâlplerin gündüzü de gece gibi karanlıktır. Sen, vasıf bakımından Allah’ın ruhu, güzellik yönünden zatının nurusun. Seni bir an gören maksuduna erer, yakınlığı daha da yakınlığa dönüşür. Bu sözü dinleyecek kulak yok ki söyleyeyim. Bir akıllı yok ki. Gönlün kulağı akıldır, manevi bilgilerdir. Bu mesneviden haz alanlar öyle kulaklardır.

7450

Baş kulağı umumidir, hayvanda bile vardır. Sır kulağı sadece saliklerindir. Sır kulağına, ser kulağı perdedir. Bunu bırak da onu elde etmeye bak! Ten noksanlaştıkça canın nuru artar. Canın nuru arttıkça tenden uzaklaşır. Ten kuyusunda can suyu tattığı vakit kuyu dolar, harice akmaya başlar. Nihayet o tertemiz su arta arta ırmak olur, bağlar arasında cereyan eder.

7455

Sen, bu ten mahpusunda ayağı bağlı kalmışsın. Onun için melek gibi semada uçamıyorsun. Canın mekânı yoktur. Onun gibi mekânsız ol, o meydana mertler gibi git!

(SAYFA 284) Çünkü dünya donma dünyasıdır. İyi bil ki orada kalmak, ölümündür. Aşk ile neşe ve niyaz hararetiyle bu buzlanmayı eritmeye gayret et.

7460

Tâ ki o buz erisin, bu toprak varlıktan ayrılarak can deryasına doğru aksın. Tâ ki can parçası bütününe bağlansın, o gülzardan dikensiz güller toplasın. O katre tekrar deryaya karışarak evvelki hâline geri dönsün. Deryanın suyu, şüphe yok ki deryadandır. Nihayet derya tarafına koşacaktır. “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”1un manası budur. Bunu benden duy!

7465

Kulağın akla dönüşmedikçe o sesi baş kulağıyla dinlersin. Öyle bir kulağa merdan-ı Hüda’nın inayetiyle malik olursun! Belki onlardan bunun yüz misline erişirsin. O kulağı (akıl kulağını) merd-i Hak lütfede de aradan perde kalka!

7470

Biz hep canız, her ne kadar tende isek de ten atkısını can çözgüsü üzerine dokumuşuz. Bu Mesnevi onun aşkıyla söylendi ki gaye, onun manevi sırrından bir hisse almaktır. Dünya ve ebediyetin padişahı bizzat odur. Fazl ve kerem ve karşılıksız ihsan onundur. Fakr ve takva onun açıklamasıyla dirildi. Can kameri onun güneşinden nur aldı. Hakk’ın sanatı onun zatından ortaya çıktı, hiçbir göz, öyle bir yüz görmedi.

7475

Güzel huylarıyla kulaklar doldu, göz önünden perdeler kalktı. Can ve dil onun nuruyla nurlandı. Bütün cisimler daima o neşeyle dans ederler. Dünya da Hakk’ın şahsının göründüğü yer olmuştur. Bütün gizli şeyler onun nuruyla gün gibi ayan olmuştur. Mesnevi ki Hak yolunun sırları ondadır, tepeden tırnağa içtir (özdür), hiç kabuğu yoktur. Bu öğütler, gönüllerdeki ukdeleri hâlletsin diye dostlar için söylendi.

7480

Ruhlara cila olsun, cisimlere nur bahşeylesin, onun iksiriyle vücut dönüşsün. Katre, o cömertlik deryasında inci olsun. Kendi isteğinden cana sakilik etsin de, fani olan can o ihsan yüzünden baki olsun.2

Mevlanadur evliya kutbı bilün

Ne, kim ol buyurdısa, anı kılun

Tenriden rahmetdür anun sözleri,

Körler okırsa, açıla gözleri.

7485

Kankı kişi, kim bu sözden yol vara,

Tenri anun müzdini bana vere.

Yok idi malum, tavarum, kim verem

Dostlığın mal ile bellü gösterem.

Malı, kim Tenri bana verdi, budur,

Kim bu malı isteye, ol usludur.

Uslu kişinün malı sözler olur,

Malını verür, bu sözleri alur.

Mal toprakdur, bu sözler can durur,

Uslular andan kaçar, bunda durur.

7490

Söz kalur baki tavar fani olur,

Diriyi dut, koğıl anı, kim ölür.

Tanrıyı dut, kim kalasın sen ebed,

Gün ü geçe Tenriden iste medet.

Yalvarup, zari kılup degil ana:

Rahmet etgil gendi lütfundan bana.

Gözümi aç, kim seni bellü görem,

Tamla gibi denize girem, duram.

Nete kim tamla denize karılur,

İki kalmaz, tamla, deniz bir olur.

7495

Ben dakı tamla gibi deniz olam,

Ölmeyem, deniz gibi diri kalam.

Uslular hayran kalur bu sözlere,

Kim: halayık halıkı nete göre?

Ben bulara ayduram, kim: ol yüzi.

Kimse görmez, gerü görür gendüzi;

Tenri gendü nurın ana verür

Ol nur ile tenriyi bellü görür.

Nur eger ola gözinde, nur göre

Güneşin nuru ana gele, dura.

7500

Nur birdür. İki görme sen anı.

Can olursa kişide, göre canı.

Her nese, kim sinde andan yok durur,

Ol nese gerçi cihanda çok durur.

Us gerek, kim usları göre bile.

Delünün, ki ussı yok nete göre?

Bil bunı, kim usun anı bilmeye,

Eyle kim cansuz kişi can görmeye.

Harf içinde bu kadar mani sığar,

Bu söz ile uslu yukaru ağar.

7505

Fehm eder, kim Tenri gördi Tenriyi,

Tenri nurıdur, ki sordı Tenriyi

Mevlana gibi cihanda olmadı,

Ançılayın kimse haktan gelmedi.

Ol güneşdür evliyalar yulduzı,

Dükeline ol degürür uruzı.

Tenriden her bir kişi bahşiş bulur

Haslarun bahşişi ayruksı olur.

Bahşişi, kim verdi Hak Mevlanaya

Anı ne yoksulla verdi ne baya.

7510

Siz anı binüm gözümle görünüz,

Anun esrarını binden sorunuz.

Ben deyem sözler ki kimse demedi,

Ben virem ni’met ki kimse yemedi.

Ben verem hil’at ki kişi geymedi,

Kimse binüm bahşişimi saymadı.

Sordılar binden halayık bu sırrı:

Ölüyü İsi nete kıldı diri?

Mustafa gökte nete yardı ayı,

Neçe ayırdı yavuzlardan geyi?

7515

Musi elinden nete oldı ‘asa

Düşmeninün gürligine ejderha?

Nete oldı gark Firavn-ı la’in,

Eyle kim işitdün ol itün çavın?

Kan olurdı arı su kâfirlere,

Canların olur idi andan kara.

Tenriden her gün bunun gbi bela

Dürlü dürlü gelür idi anlara.

Od Halil içün nete oldı gülef?

Oda düşicek odı buldı gülef.

7520

Bir üyezle Nemruda kahr eyledi

Ana dünya nimetin zehr eyledi.

Kayır un olur idi İbrahime,

Mucize bunun gibi bin daima!

Salih içün doğdı tağdan bir deve,

Ümmeti iltürdi süd andan eve.

Hüd içün yel kırdı ol münkirleri,

Tağa, taşa urdı ol kâfirleri.

Anları, kim Hüd dilerdi, kırmadı,

Anların arasına yel girmedi.

7525

Nuh için tufan kamu kâfirleri

Boğdı, sudan komadı kimse diri.

Kaynadı sular, cihan oldı deniz,

Ne ata kodu su, ne oğul, ne kız.

Su tendürdan kaynadı bınar gibi,

Buyruğın dutdı Nuh’un kullar gibi.

Gendüziçün bir gemi Nuh eyledi.

Ümmetini sudan anda bekledi.

Nuh Âdem gibi ikinçi atamız,

Âdem anı bilürüz biz kamumuz.

7530

Bu öğütdür: Hak hasına sığınun,

Gemidür anun ögüdi, tiz binün.

Bin bunun gibi keramet haslara

Verdi Tenri, girü anı ol bile.

Tenri etdi ne, kim anlardan gelür,

Tenriden bilen, kim anlardan kalur.

Sen veliden ayru görme Tenriyi,

Andan iste, halka sorma Tenriyi.

7535

Binden işit, Tenri hasın iste, bul,

Etegin dut, candan olgıl ana kul.

Tenri hası Hak sırrıdur dünyada,

Sır dilersen, anı dutğıl e dede!

Ben nete aydam eren sırrın size,

Ol kulak kanı, ki bu sırlar sıga.

Sır dile sığmaz, kulaklar ne olur,

Bu ikiden kim çıkarsa, ol bulur.

Ol neseyi, kim kimsene bulmadı,

Ol, kim anı buldı, canı ölmedi.

7540

Ussunı koğıl, delü ol bu yola,

Bu yola bir can veren yüz can ala.

Tenridendür can, gerü vergil ana,

Kim ivaz vere öküş canlar sana.

Ol yere ek canı, kim bir yüz ola,

Ekmeyen anda hali yavuz ola.

Uykuda gör canunı, kanda gider,

Sinsüz anda can neçe işler eder.

Sen yatıcak gevdeden canun uçar

Kuş gbi, kanda dilerse, yer, içer.

7545

Gendüziden yüz süret, bir can olur,

Şehr olur, bazar olur, dükkân olur.

Gendüden hem yer olur, hem gök olur.

Can oyanukdur, eger gevde yatur.

Böyle bilgil, sen öliçek canunı,

Can verürken gey sakın imanunı

Kim bile, ilte anı can Tenriye,

Uçmak içre hurilerle yorıya.

Bahtlu ol can ki canı ışkdur,

Kulluğı bu yolda safi sıdkdur.

7550

Işksuz canı ölü bilmek gerek,

Ol, ki aşıkdur, anı bulmak gerek.

Kim canını ışk ile diri ede,

Hem nurından bu karanulık gide.

Gendüzi gibi sini has eyleye,

Rahmetinden yazukun bağışlaya.

Bu cihanda ol eri gey istegil,

Anı dutgıl, ayrukın elden kogıl.

Anı dutanlar cihan issi olur,

Bil ki anlardan cihan diri kalur.

7555

Bu cihan gevde gibi, anlar canı,

Gevdeye bakma, içi gör, can kanı?

Gevde görinür, canı göz görmedi,

Can neteligini uslu sormadı.

Can görinmez, kim yüzin gözler göre,

Gevde degül, kim gele karşu dura.

İlm ile gör yüzin, ko bu gözi,

Eyle kim ussun görür her bir sözi.

Her nesenün gözleri ayruksıdur,

Sinde yüz göz var, dükelini görür.

7560

Sözlerün gözi bayık kulak olur,

Gey sözi, yavuz sözi kulak bilür.

Tatmagun gözi ağuzdur gevdede,

Datluyı acıdan ol gey fark ede.

Her nesneye anun göziyle bak,

Kim göre sen, düşmeyesen sen ırak.

Can yüzine can ile bakmak gerek,

Can dilersen, gevdeden cıkmak gerek.

Nur dilersen, var nür olgıl nür içün,

Hür dilersen, var hür olgıl hür içün.

7565

At ile bilgil, deve cüft olmadı,

Eyle kim yavuz eden gey bulmadı.

Her nese layık gerek, kim cüft ola,

Kanı ol uslu, kim bu sözden tola.

Her kim ister Tenriyi, ol usludur,

Halk arasında güneşden bellüdür.

Görklü yüzi kimseye hiç benzemez,

Tenri katında bini bire samaz.

Tenriyi gören kişi gözler açar,

Karanu canlar üzerne nur saçar.

7570

Ay bigi âlemde aydınlık verür,

Yüzi nurından karanulık varur.

Diri eyler ölüyi İsi bigi

Yol açar denizde ol Musi bigi.

Bin bunun gibi eder bir demde ol,

Degme bir yoksula verür malı bol.

Ne ki peygamberlerün var, ol bilür,

Kim anı dutdı, kamusını bulur.

Nurı birdür mumlarun, ger yüz ise,

İki göre her, kim ol ussuz ise.

7575

Susadunsa, bardaka bakma, su iç,

Sureta nefsinün bakır başını biç.

Gevdeden geç, katı dut bunda canı,

Kim bula sen canun içinde anı.

Canun içindedür ol, gey istegil,

Anı dutgıl berk, ayruğın kogıl,

Kim göre sen canun içre Tenriyi,

Göstere sen kamusına Tenriyi.

Türkçe bilseydüm, ben aydaydum size

Sırları, kim Tenriden degdi bize.

7580

Bildireydüm söz ile bildügümi,

Bulduraydum ben size bulduğumı.

Dilerem kim göreler kamu anı,

Cümle yoksullar ola binden gani.

Bildürem dükeline bildügümi,

Bulalar ulu, giçi bulduğumı.

Yalvarurvan Tenriye ben dün u gün,

Kim: “Dükelin yarlıga binüm içün.”

Ata gibi dükelini severem,

Kamuya Tenriden eylik dilerem.

7585

Siz dakı bini sevün, eyle ki ben

Sizi severem, nete kim canı ten.

Ben sizünçün gey dilervem, siz bana

Gey dilemez siz, kaçar siz dört yana.

Gözünüzi Tenri açarsa, bini

Göre siz, eyle ki görür siz güni.

Bini katı duta sız bu dünyada,

Ol ki binden ayrıla, kanda gide.

Yol budur, ol can ki bu yoldan çıka,

Degmeze gâvur gibi ol can Haka.

7590

Tenriyi peygamberinden istegil,

Zinhar anı Hakdan ayru sanmagıl.

Ol, ki buldı Tenriyi, gey dut anı,

Anı bulıçak, deme: “Tenri kanı?”

Tenri andan ayrı degül, aç gözün!

Ol verür sana hemiye uruzun.

Kim ki biri iki görür, şaşıdur,

Sözini işitmegil, kulmaşidür.

E karındaş bu sözi eyle ki var,

Ol bile, kim Tenriyi candan sever.

7595

Gök u yer anun katında bir ola,

Tenriden içi, taşı bir sır ola.

Yüz olursa harfler, bir söz olur,

Sözler ile akıbet bir göz olur.

Ne ki varsa, ölür, ol bir can kalur,

Ol cihanda kul ile sultan kalur.

Kul u sultan bir durur, iki degül!

Ol sera içre bir olur beg u kul.

Tenri nurından toludur canları,

İki görme, gözlü isen, anları.

7600

Suret içre anlar iki görinür,

Ma’niye bak, kim göre sen bir durur.

Evlere bakan nurı iki görür,

Eve bakma, nura bak, kim bir durur.

Uslu evle: içre nurı bir bile,

Kanda, kim göre Haki anda kala.

Dutmadı söziyle, kim gerü kaya

Birkişüpdür, eyle kim tagda kaya.

Halk ana derlerse, bu yol Hak degül,

Bu yolı ko, Hak yolın gey iste, bul.

7605

Kulakına koymaya bu sözleri,

Hak nurın çün bellü gördi gözleri.

Sözlerin göz, sözlerin söz sanmagıl,

Dükelli yanlış durur, inanmagıl.

Söz anundur, kim açukdur gözleri,

Ol ne derse, Tenridendür sözleri.

Ol kişi, kim eyle oldı, azdur,

Ne, kim ol ayda, kamusı razdur.

Tenri razın andan işit e eçi,

Gey uludur, görmegil anı kiçi.

7610

Tenri dedi: “Sayru oldum” Musiye,

“Gendü dostın kişi böyle isteye?

Ulu, giçi geldi bini görmege,

Netedür, kim gelmedün sen sormaga?”

Musi dedi: “Hâşâ sinden sayrulık!

Sen halık sen, sana kandan sayrulık?”

Yine dedi: “Sayrul oldum, gelmedün,

Dedügüm sözi hisaba almadun.”

Musi dedi: “Bu sırı anlamazam,

Maksudun nedür bu sözden, bilmezem.”

7615

Tenri dedi: “Sayru oldı bir velim.

Dünya içre sayrulık darkı dilim.

Bir gün anı nişe varup görmedün?

“Nete sen?” deyüp halinden sormadun?

Ben anun sayrulıgından sayruvam,

Sanma, kim ben ol veliden ayruvam,

Kim anı göre, bini görmüşdür ol,

Kim anı sora, bini sormuşdur ol.

Bini anda, anı binde görünüz,

Bini andan, anı binden sorunuz.

7620

Gevdedir ol, ben canı, bilün bunı,

Gök bigidür gögsü anun, ben güni.

İkimüz birüz, iki görmen bizi,

Tutun anı, yarlıgaya ol sizi.

Kim anı binden seçerse, ol bayık

Düşmenümdür, evini başına yık.

Ben anun içün yaratdum âlemi,

Ol velim içün getürdüm Âdemi,

Kim doğa andan sagışsuz kişiler,

Cüft olalar erkek ile dişiler.

7625

Hem bulardan dogalar has kullarum,

Kim bular kanatlarumdur, kollarum.

Bini ol haslar bile, kim ben nevem.

Anları sevenleri ben gey sevem.

Has erüm binüm sırumdur, bilünüz,

Ne, kim ol aydursa, anı kılunuz,

Kim sevem kamunuzı anun içün,

Kamunuz açun gözi anun içün.

Ana bakun, bakmanuz ayruk yüze,

Kim nurından nur gire gözünüze.

7630

Rahmetüm oldur cihanda, gey bilün,

Etegin dutun, bini andan bulun,

Kim sizi uçmaka ol has givüre,

Nefsünüz, kim yol urur, boynum ura.

Kamunuzı ol tamudan geçüre,

Uçmak içre şerbetinden içüre.

Hurilerle anda içe siz süçi,

Göreye siz kimseden anda küçi.

Ol süçüden, kim tahur oldı adı,

Tenri Kur’anda adın eyle dedi.

7635

Uçmak içre adl olur, güç yok durur,

Ne kim anda siz diler siz, çok durur.

Yemek, içmek anda daimdür, bilün,

Cehd edün, kim uçmakı bunda bulun.

Ger vere siz bu cihanı, uçmakı

Ala siz bunda, göre siz hem Hakı.

Gördiler bunda erenler ne ki var,

Nakdi bu gün, yarına bakmadılar.

Sen dakı uçmakı bunda istegil,

Uçmak içün dünyayı elden kogıl.

7640

Bunda buldılar erenler, bil bunı,

Dün içinde gördiler bellü güni.

Karada gördiler Hak nurını,

Din içinde buldılar hem hurini.

Küfr içinde din u iman buldılar,

Gendüleren öldiler, Hak oldılar.

Tamla bigi ol denize girdiler,

Gendülerini denize verdiler.

Tamla deme anla, deniz degil,

Anları dutgıl, kalanını kogıl. SAYFA 289

7645

Katreleri o deryaya düşünce bendelikleri gitti. Her biri bir sultan oldu. (SAYFA 290) Parçaları bütün deryasına karışınca her biri birer mürşit oldu. Yerde gökte Hakk’ın vekilidirler. Hakk’ın vekilleri Hak’tan ayrı değillerdir. Kesin bilgiyle bil ki onların fiilleri Hakk’ın filleridir. Kör değilsen, gözünü aç da gör! Mansur’un hali böyle olduğu için “Ene’l Hak” dedi, bu uğurda seve seve canını, başını verdi.

7650

“Leyse fi cübbeti sivallah”3 diyen Bayezit’in payesi bu yüzden arttı. Evliya’nın sözleri böyle olur. Çünkü onların lisanından cereyan eden sözler ledün ilmidir. Yönsüzlük yönünden kaynayıp gelen ebedi hayat suyu, her tarafa onların testisinden akar. Tâ ki su kuşlarını (hakikât teşnelerini) derya tarafına çeksin de bu kara toprakta kalmasınlar. Cinsini, kendi cinsi tarafına davet etsin, iyi kim, kötü kim belli olsun.

7655

Onun nuruyla sahte ve gerçek para seçilsin; biri ulu, diğeri alçak olsun. Onun yüzünden kimi mutlu, cennete; kimi de üzgün, cehenneme gitsin. Ey oğul! Evliya, Hakk’ın beşer suretinde gelmiş esrarıdır. Sakın onların nakşına bakıp da yanılma! Çünkü onda âlemler gizlidir. Âlem nedir ki? Onlarda, âlemi yaratan gizlidir. Gözünü aç da bak!

7660

Her ne kadar ayrı ayrı vücutlarda bulunuyorlarsa da hepsi bir candır. Nakışları (suretleri) çoktur. Fakat hepsinin nuru birdir. Bu durum itiraz götürmez. Canları Hak deryasında görünmeden herkese inci saçarlar, feyz neşrederler. Bu velayet onlara Hakk’ın lütfudur. Onlar aracısız Hak’tan ders alır. Mademki sende o rütbe ve o haller yoktur, o gibi büyük işlerden uzaksın,

7665

onlar gibi yol alacak ayaklara sahip değilsin, öyle güllerden koku sezecek yüzün yoktur, şu hâlde senin yapacağın iş Hakk’ı anmakla meşgul olmak, nimetlerini tefekkür etmektir. Zikreden, zikredilenden nur iktibas eder. Zikrinden ona yeni yeni nur erişir. Zakirin nuru gittikçe artar. O derecede zikreden isteğim oldu zanneder. Yârin yüzünü gördüm diyerek sevinir, fakat bu gördüğü ancak zikrin nurudur.

7670

Kur’an-ı Kerim’de “yekâdu zeytuhâ yudîu”4 buyurulması gönül nuru hakkında değil midir? Müminin kalbinin nuru kendisinden kaynaklanır. Ateş, fitil ve yağ gibi şeylere muhtaç değildir. O vasıf gönlün vasfı değil, gönüldeki nurun vasfıdır. Çünkü nursuz gönül su ve topraktan ibarettir. Bil ki kalpteki o nur, zikrin nurudur. Müminsen zikre devam et. İçindeki Hak nuru zikirden gelir. Zikre devam et ki nurun artsın.

7675

Talep noktasında canıgönülden zikreden ol! Tâ ki sen de zikredenler gibi Hüda’nın vaslına erişesin. Çünkü zikreden zikredilenden her nefeste (her adını andıkça) bir zevk alarak faydalanır. Her şeyin zikri kalpte bir iz bırakır: İyilerin zikrinden iyilik, kötülerin zikrinden kötülük meydana gelir.

(SAYFA 291) Şehveti anmak (tezekkür) şehvet verir, rahmeti anmak rahmet devletini çağırır. Vahşeti anmak vahşet getirir. Mutlu da olsan o yüzden üzüntüye düşersin.

7680

Zihnin hayır ile meşgul olsun ki hayra kavuşasın, şerri düşünme ki ziyanı dokunmasın. Mademki her şeyin zikri yürekte bir tesir meydana getiriyor, daima Hakk’ı zikreyle! Gafil bulunma! Cenabı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Ezkurullah”5buyurdu ve bize gidilecek doğru yolu gösterdi. Çünkü huzuruna varan yol zikir yoludur. Beladan kaçan canlara sığınılacak yer, Hüda’yı zikretmektir. Dünyayı zikir (tefekkür) seni Hak’tan uzaklaştırır, seni çirkin, uğursuz, kör ve gururlu eder.

7685

Git, öyleyse zikri tercih et! Din yolunda yürekten çalış. Gece gündüz ölümü yâd et, inle! Sıdk ve ihlâs ile Hüda-yı Kerim’e de ki: “Ey kerem, merhamet ve hilm sahibi Rabbim! Ey günahları sebepsiz affeden Yezdan’ım! Beni bu ukbadan kolayca geçir ki imanımı bu dünyadan selametle götürebileyim.” Ölümü zikretmek seni ölümden kurtarır. Yemek içmek gibi şeyleri düşünmek de bunlar hakkındaki hırsını artırır.

7690

Hazreti Ömer bir şahsa bir elbise verdi. Vakit vakit kendisine ölümü hatırlatsın diye. Bu zat cemaat içindeyken bile sabah, akşam “Ölüm var ya Ömer!” diye seslenmeyi iş edinmişti. Ölümü hatırlamak, seni günahlardan temizler, dünya sevgisini hatırından çıkarır. Bilirsin ki âlem, su kanalı içinde akan su gibi geçip gidiyor. Bu akan su, kanaldan doğmuyor (çıkmıyor), ırmaktan geliyor, kanalda emanettir.

7695

Öyleyse emanete gönül verme! Gönlün mutlak adaletlinin lütfuna bağlansın. İğreti olmayan şeye talip ol! Git, emanet olanı istemekten utan! Fenadan kaç, bekaya sarıl, o kavuşulacak yüzde sen de beka bulasın. Bil ki Hak’tan başka her şey yaratılmıştır. Her ne kadar birkaç gün yaşarlarsa da. Bizim hayatımız onun nurunun aksidir. O nur, özdür. Bütün mevcudat kabuktur.

7700

Hüda’dan başka hiçbir şey kalmaz. Gerek şah gerek kul, gerek büyük, gerek küçük, bundan dolayı bekaya talip isen Hüda’yı tut ki durmaksızın ilerleyesin. Hüda, canın olunca dinç olursun o seni daima tehlikelerden korur. Kuran’ı baştanbaşa dikkatle okudum, fikrimle nadir inciler deldim. Ben bunu her ayetin özü olarak gördüm. Ey merd-i din, benden başkasına bakma!

7705

Her ne istersen benden iste ki onu sana amaçsız olarak vereyim. Her nefeste benden alacağın bağış, sana hiçbir kimseden hâsıl olmaz. Bana bağlan, sımsıkı sarıl, daima benden tarafa yürü. Kıldığın namazlar, tuttuğun oruçlar, verdiğin zekâtlar Hakk’a bağlılıktır. Bütün hayır ve taatler Hakk’a ulaşmana, kötülük ve isyan da Hak’tan kopuşuna sebeptir.

(SAYFA 292) Bu türlü bağlılıktan zevk aldığın zaman birleştiren olur, ayrılıklardan kurtulursun! Maşukunun yanında oturduğun zaman nasıl zevk duyarsın? Başını dizinin üzerine koyduğun vakit, elbette ki bu zevkin daha ziyade olur. Kuran-ı Mübin’i başından sonuna kadar oku! İyi bil ki ondan kastedilen budur. Ey benden koparak uzaklaşan, gel bana tez bağlan.

7715

Çünkü canlı bir vücuttan kesilip ayrılan bir organ, bir müddet hareket ederse de ölüdür. Bir müddet hareketten sonra sükûnet bulur. Çünkü bu hareketten ona bir fayda yok. Bir uzuv bedenden ayrıldı mı, artık onu yok bil! Ağaçtan koparılan yeşil dal da böyledir: Bir müddet meyve ve yaprağı solmaz. Sonra ne yaprak kalır, ne yeşillik. Akıllı, onun bu hâle geleceğini önceden anlar.

7720

Tıpkı bunun gibi Hakk’a bağı olmayan, canlı gibi hareket etse de ölüdür. Aklı ve salim fikri olan, onun hareketini cansızların durgunluğundan farklı görmez. Çünkü diriden ayrılan her şey, canlı görünürse de leştir. Bütününden ayrılan parçanın varlığı yok demektir. Her kimin de Hakk’a bağı yoksa sen ona ölü de! Rengi, kokusu olsa bile.

7725

Çünkü onun kokusu kalmayacaktır, herkes sükûn bulacaktır. Bunda şüphe yok. Çünkü hayat kaynağından yardım alamıyor, derhâl ölecek ve buz gibi donacaktır.

Notlar

  1. Bakara suresi 2/156 Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.
  2. 7483’ten 7644’e kadar olan 162 beyit Türkçedir. Bu bölüm doğrudan Latin alfabesine aktarılmıştır.
  3. Cübbemin içinde Allah’tan başkası yoktur.
  4. Nur suresi 24/35 Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
  5. Ahzap suresi 33/41 Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.
Önceki makale
Makale 101
Sonraki makale
Makale 103

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.