Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı. Ondan önce hiçbir varlıktan ortaya çıkmadı. Âdem’den önce sahte para ile gerçek para seçilmemişti. Âdem’in varlığı ölçüt oldu İblis gibi sahteyi, melekler gibi gerçek olandan ayırdı. Evvel böyle bir seçim yapılmamıştı. Bunun vasıtası Âdem’in vücuda gelmesi oldu. Böylece ölçüt olma makamı (mihenklik) Âdem’in evlatlarında kıyamete kadar sürekli ve mevcuttur. Sahte para gerçek paradan, mümin kâfirden, iyi kötüden onların varlığıyla seçilir.

Bu makale şu hadisi şerifi de açıklayacaktır: “Lev suvvira’l-aklu leazleme’ş-şemsu fî şuâi nûrihî ve lev suvvira’l-hamâka leedâe’l-leyl ke’ş-şemsi fî mukâbeleti zalâmihî”

Meali şerifi: “Eğer akla suret verilseydi nurunun ışığı yanında güneşin nuru karanlık denecek kadar sönük kalırdı.”

Ahmaklık da tasvir edilseydi, alacağı şekil şu olurdu: “Karanlık gece onun zulmeti karşısında güneş kadar parlak görünürdü.”

(SAYFA 78) Bu makale şunu da ifade edecektir ki:

İnsandaki şehevani zevkler nâridir. Nârın asıl kaynağı cehennemdir. O nâr evliyanın nuruyla söndüğü vakit, ham maddesi elbette aslına dönecektir. “Kullu şeyin yerci’u ilâ aslihî” (Her şey aslına rücu eder).


Cenabı Hak bu sırrı duyurmadı. Onu meydana çıkaran Âdem oldu. Saf suyun dibindeki tortuyu o çıkardı. İblis’e harpsiz, darbsız galip geldi. Onu, tekme vurmadan yedinci kat gökten zemine attı, hakir ve zelil etti. Yükseklerden indi, yerin dibine geçti, lanet, boynuna halka gibi takıldı.

1845

Allah’ın laneti daima ona yakın olsun, onda garip bir sır saklıydı ki söylesem, akıllar divane olur, akıl başsız ve ayaksız kalır. Şu hâlde sahte para ile geçer paranın hükmünü veren Âdem olmuştur ki iyi kötü onun aracılığıyla meydana çıktı. Sahte parayı gerçek paradan ayırdı. Böyle sarrafa kıymet biçilir mi? Çünkü karışık olsun, saf olsun, onun değerlendirmesine bir şey gizli kalmaz.

1850

Bu kadar örtülü ayıbıyla beraber o, meleklere muallim görünüyordu. Meleklerin değerlendirmesine göre onun sahte parası gerçekti, bundan dolayı ona canıgönülden talebe oldular. Hiçbir âlimde o kudret yoktu ki onun çirkin hâllerini anlayıp anlatabilsin.

Bu sahteliği anlayacak, görecek kudret Âdem’den başkasına verilmemişti. Bu nur, Âdem’den miras olarak gelmektedir. Onun varisleri veliler ve sâliklerdir.

1855

Evliyayı kiram böyle bir mirasa kondular. Çünkü bunlar o ahtlerine vefa ettiler. Hepsi “Elest” ahdinin zevkiyle sarhoşturlar.

Her ne kadar baştan aşağıya sustularsa da bu vücutlardan önce onların ruhları o vuslatta “Elest” ahdinde Rahman’ın şarabıyla sarhoş idi. Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: “Rabbiniz ben değil miyim? İsteklerinizi ben vermiyor muyum? Benim rahmet soframdan yemiyor musunuz? Her istediğinizi benden almıyor musunuz?

1860

Ben deryayım, siz de balıklara benzersiniz, sizinle vasıtasız sohbet etmiyor muyum?” Bu suallere cevapta hepsi “Belâ” dediler. Fakat her ruhun dili başka başka idi. Elbette ki ruhların onayı görünüşte birdi, fakat özde madenler gibi çeşitliydiler. “Belâ”ların kimi bakır gibi kıymetsiz, kimi gümüş gibi nispeten kıymetçe daha yüksekti. Bir kısmı altın gibiydi, diğerlerinden daha mükemmel, bir takımı da derin derya gibi incilerle dolu idi.

1865

Cenabı Hak istedi ki onların sırrı açığa çıksın, kimi aşağıda kalsın, kimi yukarı çıksın. Kimi güzellik ve hoşluk cihanında görünsün kimi de çirkinlik ve küfür ve sapkınlık içinde görünsün. Kiminin nuru güneşi bastırsın, kiminin zulmeti yüzlerce bulut yoğunluğunda görünsün. Öyle zulmet ki gecenin karanlığı onun yanında güneşin yüzünden daha parlak görünür. Cenabı Peygamber cehalet ile akıl hakkında buyurdular ki: “Hiçbir kimse bunların ikisini bir tutmaz.” (SAYFA 79)

1870

Eğer bunları bir sayan varsa, o, eşek demektir. O dergâhtan, o kapıdan uzaktır. Aklın nuru eğer perdesiz olarak görünse, onun yanında güneş karanlık gibi kalır. Cehaletin görüntüsü açığa çıksa, gecenin karanlığı ona nispetle gündüz sayılır. Fakat bunların ikisi de manevidir. Ondan dolayı halkın gözünden saklıdır. Ölüm gelip de bu suret âleminden ayrılarak başsız ve ayaksız yönsüzlük tarafına gittiğin zaman

1875

her ikisinin sureti de sana açıkça görünür. Orada iyi kötü sana gizli bir şey kalmaz. O vakit nuru, nârı görür, gülşenin tadını, dikenin acısını tadarsın. Eğer sen o güneşin nuruysan ona gidersin! Gözlerin güneş gibi, güneşe yönelir. Eğer nârî isen gider, cehennem ateşinde güzelce yerleşirsin! Parçaların sonunda bütüne ulaşır, çünkü oradan geldiler, yine oraya gideceklerdir.

1880

Dünya isteklileri cehennemin mayasındandır, kuşlar gibi, tane için tuzağa düşmüşlerdir. Çünkü dünyanın zevkleri nârîdir, nur ile birleşemez, aralarında zıtlık vardır. Her kimin yâri, ahbabı nâr ise, onu nâr gibi bil ve öyle gör. Bu cehennem ağacı cehennemin parçası olunca, aslıyla birleşip karar etmesi doğaldır. Her kim nârî ise nâra gider, nurî olan da elbette ki nura dahil olur.

1885

Bu bahsin sonu gelmez. Gene biz evvelki ince sözlerimize dönelim. O “Belâ”lar zahirde eşit görünmüşlerdi ama, bâtında çeşitlidirler. Cenabı Hak murat eyledi ki gizli tarafları meydana çıksın, her biri kendi aslına kavuşsun. İlahi buyruk ortaya çıktı ki yere inin! Kalıplarda canlar cemaatiyle irtibat edin! Ey ruhlar! Su ve toprak (anasır) âleminde her biriniz birer yer tutup yerleşin!

1890

Tâ ki “Belâ”ların mahiyeti anlaşılsın! Her ne kadar bizce gün gibi aşikâr ise de. Biz biliyoruz ki o “Belâ”lardan her biri ne niteliktedir, ondan ne gelecektir, ne sonuç ortaya çıkacaktır. Fakat istedim ki onların görüntüsü bütün âlem yaratıklarınca da bilinsin. Semadaki melekler de öğrenmiş olsunlar, insanlar ve cinler yüzlerini tamamen bize döndürsünler. Kudretimin sonsuzluğu bilinsin, akıllar hayran kalsınlar.

1895

Sanatım hakkındaki hayretleri artsın, onları seyretsinler de padişahlık nasıl olurmuş anlasınlar. Acaip sanatımı seyrederek kesin inançları dem-be-dem artsın. Hakkımdaki sadakatleri artınca bu kafes gibi olan dünyadan kurtularak, bir deryaya doğru giderler ki bu cihan ondan bir damla, güneş bir zerredir. Orada hayat içinde hayat bulurlar. Bu renk ve koku cihanından tamamen kurtulurlar. 

1900

Bu dünya da ne! Pişmanlıktan kurtularak lütufla kahırdan, zehirden temizlenirler. Kendilerini kılıçsız olarak boğazlarlarsa (ölmeden önce ölürlerse) dalga gibi deryanın aslından ortaya çıkarlar. (SAYFA 80)

Onların damla gibi kıymetsiz görünen canları o deryada aziz ve makbul olur. Aziz demek de söz mü? O deryaya karışır, deryanın ta kendisi olurlar. Dalga gibi, denizden oluşurlarsa da sen onları deryanın bizzat kendisi bil, deryadan başka bir isim verme!

1905

Burada iyi kötü, aziz değersiz yoktur ki vahdete ikilik sığmaz. Deryadan kopan dalgalar yüz kat yükselse, gene dalga ile derya aynı şeydir. Şaşı olanların gözü biri iki görür. Onlar daima eğri bakar. Doğruyu eğri görür. Çünkü kendi gözü fenadır, nasıl iyi görebilir? Senin de can gözünde şaşılık var. Şaşılığı bırak da bu sırrı anla ki

1910

evliyanın cümlesi bir nurdur, Allah’ın nurudur. Şaşılığı olmayan biri nasıl iki görebilir. Bir suyu, yüz kaba taksim etsen gene bir sudur birkaç su olmaz. Gözü açık ve nurlu olan bir kimse, külhana gülşen diyebilir mi? Şarap içen ve onu iyi seçen bir kimseyi, aynı şarabı çeşitli kaplara koymak suretiyle aldatmak, “Bunlar bir cinsten değildir” dedirtmek mümkün mü?

Önceki makale
Makale 32
Sonraki makale
Makale 34

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.