Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Yeterliliklerine göre ki “Kellimu’n-nase ala kadri ukulihim” denilmiştir. Herkese anlayabileceği şekilde söyleyiniz demektir.

Hak Teâlâ Hazretleri Musa aleyhisselam’a “Len terani” buyurdu. Musa aleyhisselam’ın bu isteği, görmekten mahrum olduğu için değildi. O, daha fazlasını istiyordu. Hak Teâlâ buyurdu ki: “Bu görmeyi senden esirgemem. Fakat henüz ona takat getirecek hâlde değilsin! Eğer talebinde ısrar ediyorsan dağa bak, yerinde durur, sebat ederse sen de beni görebilirsin.” “fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan”1 Hak Teâlâ Hazretleri dağa tecelli buyurduğu zaman dağ parça parça oldu. Toz gibi dağıldı ve Musa aleyhisselam o dehşetten düşüp bayıldı.

Demek ki Cenabı Hakk’ın Hazreti Musa’yı o anda görmeden menetmesi, cimrilik değil, son derece cömertlik ve şefkat eseriydi. Mahlûk olan güneş ki dördüncü kat semada bulunuyor ve bize nuru oradan geliyor. Eğer üçüncü semada olsa cihanı bir anda yakar kül ederdi. Demek ki güneşin uzakta bulunması keremin, rahmetin bizzat kendisidir. Bize gönderdiği ışık ve ısı, bizim yeter sayacağımız miktardadır.

Ateş de böyledir. Ondan örtü vasıtasıyla faydalanabiliyoruz. Mesela, ya hamama gidiyor veya suyu ısıtıyoruz, hâsılı onu zarar vermeyecek şekilde kullanarak rahat temin ediyoruz. Eğer hicap vasıtası olmadan doğrudan doğruya ateşe temas etsek, yanar kül oluruz. Semender olmalı ki örtüsüz ateşe girsin, orada yuva kursun,

(SAYFA 217) tohum bıraksın, semenderden başkası ateşten araç gereçle faydalanır. Musa aleyhisselam sevgilinin yüzüne sahipti. Fakat Muhammet aleyhisselam derecesinde bir görüşle o yüzü görebilmek istiyordu. Cenabı Hak buyurdu ki: “O didarı senden esirgemem, fakat ona takat getirecek hâlde değilsin! Sana bahşettiğim miktarla yetin! Onunla beslen, kutlan! O didara kabiliyet kazandığın zaman ona sen de kavuşursun! Eğer sana istediğini vermemek isteseydim, seni o didardan haberdar bile etmezdim ki sen de daha fazlasını aramaz ve istemezdin. Benim cömertlik ve keremimin sonu yoktur ki istemeden ve aramadan bahşediyorum, talep edenlerden esirgemeyeceğim elbetteki apaçık ortadadır. Kendi varlığını düşün. Onu benden istemeden seni yarattım, sana hoş geleceğini bildiğim türlü nimetleri sen istemeden verdim. Bir kerim ki istetmeden bu kadar nimetler bahşeder. Şüphe yok ki isteyenlere kat kat fazlasını verir. Şimdi ey Musa! Seni o didardan haberdar ettim ve ona talip kıldım. Zanneder misin ki seni ondan mahrum ederim? Kesinlikle bil ki o ve onun birçok misli sana verilecektir.”

İlahi lütuf, diğer insanlar için de böyledir: Mademki onları da evliya ve yakin olanların makamlarından haberdar etmiş, o makamları onlara da talep ettirmiştir. Şüphe yok ki o makamlara onlar da er geç erişeceklerdir. Dünyada olmazsa ahirette. 


Gerçi Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

5615

O her dem başka surette kendini gösterir. Çünkü her talibin başka kabiliyeti vardır. En yüksek kudret ve kabiliyeti o kuluna verir ki o kulu düşmüşleri tutsun kaldırsın. Kuluna bu güven yolunda beka tarafına koşacak kudreti bahşeder. Canı, fanilikten kurtulduktan sonra beka âlemine atılsın diye… Bekada yeniden bir yol olur ki o yol, varlıksız menzil tarafına gider.

5620

Ondan sonra bu seyre devam eder, hâli dem-be-dem değişir. Bu seyirde hiçbir zahmet ve ağırlık yoktur, çünkü ruhun yolculuğu elsiz ve ayaksızdır. Hakk’ı görmenin binlerce mertebesi vardır. Hak’tan herkese layık olduğu mertebe verilir. Cenabı Kelim, Hak Teâlâ’dan görme talebinde bulundu. Hak Teâlâ Hazretleri cevap olarak buyurdular ki: Senin merteben budur, haddini aşma ki benim didarım sana ağır gelmesin.

5625

Serçe kuşuna doğanın yiyeceğini verirsen besleneceği yerde zayıf düşer. Belki de hazmedemeyerek ölür. Hiçbir kimse dostuna suikast eder mi? Ben kendimi sana merhametten dolayı uzak bulunduruyorum, ışığımla şu dervişi yakmayım diye. Benim uzaklığım cömertliktir, cimrilik değildir: Eğer yüzümü tamam gösterirsem mahvolursun!

5630

Yüzümü herkese kendi miktarı nispetinde gösteriyorum. Fazla görünürsem derhâl yanar. Güneşe baksana! Nurunu, hararetini yeryüzüne dördüncü kat semadan gönderiyor. Eğer bir an üçüncü semadan parlarsa, bu âlemi bir anda yakar kül eder.

(SAYFA 218) Hak Teâlâ Hazretleri güneşi, merhametinden dolayı bu kadar uzakta bulunduruyor, harareti bu dünyayı yakmasın diye. Ateş de böyledir. Eğer halk ondan hoşlanıyorsa, yanına perde ile (vasıta ile) varıyorlar da ondan.

5635

Ateşin rahatlığına vasıta ile nail oluyorlar. Onun dostluğu vasıta ile oluyor. Ondan perde arkasında ısınırlar, perde olmazsa ateşten kaçarlar. Eğer ateşle aracısız temasta bulunsalar, yanarlar, mahvolurlar. Ateşe karşı perde olarak kullandıkları şeylerden biri sudur, ateşin hararetinden bu vasıta ile faydalanırlar. Eğer ateşe perdesiz girseler, odun gibi yanar, kül olurlar.

5640

Hüda’nın yüzünü engellemesi cimriliğinden değil, cömertliğinin kemalindendir. Bu uzaklık bağış ve merhamet eseridir. Çünkü o yakınlıktan zahmet vardır. Cenabı Hak, Hazreti Musa’ya “Len terani” buyurdu. O görmeye tahammül edemeyerek mahvolmasın diye. “Ya Musa! Senden uzak bulunmam, seni sevdiğimdendir. Çünkü bu nurun hararetine dayanamazsın! Eğer gönlüne şüphe gelirse dağa bak! Gör ki tecellinin etkisinden nasıl tuz buz olacak.”

5645

Hakk’ın tecellisine dayanamayarak dağ pare pare oldu, toz gibi havaya dağıldı. Yolunda sebat et, uyuma! Bu kapı ihtiyatla açılır. 

Ben sana tedricen kabiliyet veririm, nihayet o sır, sana da parlar. Süt emen çocuğa başlangıçta ekmek verilse, ona gıda olacak yerde ölümüne sebep olur. Şüphesiz o yüzden annesi de ölür.

5650

Fakat sütle beslenerek kâfi derecede kuvvetlendikten sonra her türlü yemekleri yiyebilir. Sen de ey Musa, vuslat kapısı açılıncaya kadar hicran sütüyle kanaat et! Bu merdivene kademe kademe çık ki asumana kadar rahat rahat çıkasın. Bizim yüz bin yüzümüz vardır, her birinin tesiri başkadır. Biz, sana cansız ve bitki âleminde iken tecelli etmedik miydi ki bu tarafa gelesin diye?

5655

Nihayet o tecelli sebebiyle hayvan oldun, insan oldun, melek olarak feleklerin sakinleri sırasına girdin. Bizim o tecellilerimiz derece derece idi. Nihayet şimdiki mertebeye eriştin. Gene böylece bizden görmelere nail olacaksın ki başı sonu yoktur. Didarlar arasında şark ile garp arası kadar büyük farklar vardır. Sen zannetme ki Musa aleyhisselam didara nail olmamıştı.

5660

O, nail olduğu nimetler didar değil miydi? Allah’ın peygamberi değil miydi? Hiç padişahını görmemiş elçi tasavvur eder misin? Bu, olamaz; olur diyen yalan söyler. Çünkü böyle bir elçi halk arasında yalancı sayılır, hangi tabakaya mensup olursa olsun. Musa aleyhisselam da didara sahipti, fakat Hüda’dan daha fazlasını istiyordu. Tâ ki Cenabı Ahmed-i Muhtara ihsan buyurulan mertebeye çabucak kendisi de vasıl olsun.

5665

Onun Hak’tan istediği böyle bir görmeydi. Cenabı Hak buyurdu ki: “Şimdilik o ru’yeti (görmeyi) arama!

(SAYFA 219) Sana verdiğim bu ru’yete şükret, can şarabını iç, onunla neşelen! Ondan kuvvet bulduktan sonra emin ol ki o ru’yet sana da nasip olacaktır. O didara kavuştuğun zaman ondaki sırra söylemeden vakıf olursun. Sen istemeden de ben onu sana verecektim. Tâ ki Mustafa (s.a.v.) ile aynı mecliste oturasın.

5670

Ben seni böyle bir didarın varlığından haberdar eder miydim? Yahut hatırına getirir miydim? Onun için gösterdim ki talip ve o menzile candan istekli olasın. Sualsiz, talepsiz bu kadar gıda ihsan ediyorum. Daha fazlasını vermez miyim?” O ki istemeden çeşit çeşit armağanlar bahşeder, gör ki isteyenlere neler ihsan edecektir. Senden talep vuku bulmaksızın seni var ettim, hayat bahşettim, hadsiz hesapsız nimetler verdim.

5675

Midendeki elverişli yiyecekleri aratmadan, bekletmeden gönderdim. Sana nimet olarak verdiğim o nimetlerden senin haberin bile yoktu. Sana, istetmeden yüz binlerce, belki sayısız nimetler hazırladım. Kuvvetlenesin, güzel endam sahibi olasın diye leziz ve gıdalı yiyecekler verdim. Türlü giyecekler, leziz içecekler, tatlı ve tuzlu nefis yiyecekler.

5680

Yerde gökte bunlara benzer pek çok şeyler yarattım. Cihanı güneşle aydınlattım. Tâ ki onun nuruyla hoşça yürüyesin ve halkı kolayca göresin! Karanlık gecede ve aydınlık gündüzde yerde gökte olanları seyredesin! Daha ötesinde akla, fikre gelmeyen pek çok şeyler yarattım.

5685

Ben bunların hepsini sana istemeden verdim. Mademki diğer makamları istiyor, diğer kerametleri talep ediyorsun. Seni noksandan kurtarıp tamamlamak için sana verilenin yüz mislini vermez miyim? Neden benim hakkımda kötü düşünüyorsun? (Şüphe ediyorsun?) Neden emrimi boş telakki ediyorsun!

Notlar

  1. A’raf suresi 7/143 Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
Önceki makale
Makale 76
Sonraki makale
Makale 78

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.