Hoca Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inde rebab

Hoca Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inde iki ayrı hikmette rebabdan bahseder. Söz konusu hikmetlerin tam metinleri aşağıda verilmiştir.

Hoca Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inde iki ayrı hikmette (hikmet 129, hikmet 200) rebabdan bahseder. Söz konusu hikmetlerin tam metinleri aşağıda verilmiştir 1.

Hikmet 129

sayfa 263

Muhabbetsiz kişilerden her kim kaçsa,
Âriflerin sohbetinde dolaşır,
Yanıp yakılıp yolunda yaşını saçsa,
Sübhân Melik’im Arş üstünde konuk eyler.

Kulum diyerek yananları sevip Allah,
Hakk gösterecek cemâlini Vallah-billâh.
Nerede gitse, tesbîhleri “Şe’y en li’llâh”
Her ne bulsa, Hakk yolunda ihsân eyler.

Zâkir olup zikrini dese, gelecek nidâ;
Lânetli şeytân yetmiş fersah olsun ayrı
Derdi olsa, Hakk derdine verecek devâ;
Öyle kulu kendisi arayıp cânan eyler.

Geceleri seherlerde Hakk uyandırıp kan ağlatır,
Uykusuz eyleyip kendi aşkına bel bağlatır,
Devâsı yok derdi verip ağlatıp inletir;
Burada ağlayıp orada gitse, sultân eyler.

Hakk’a âşık olan kullar dâimâ uykusuz,
Cennet değil arzuları, verir cemâl,
Çoluk-çocuk, ev-barktan olur şikâyetçi;
İsmâil gibi azîz cânını kurbân eyler.

Şeyhim diye baş kaldıran Hakk’a rakîp;
Benlik eyleyip Sübhân’ına olmaz sevgili
Uykusuz olup derdsizlere olan tabîb;
Bu dünyâyı müminlere zindân eyler.

Ey mü’minler, ibâdet eyleyip dayanmayın;
Emanettir, azîz câna inanmayın;
Harâm-mekrûh yığmış mala inanmayın
Mallarını “karış” adlı yılan eyler.

Bu dünyaya binâ koyan Kârûn hani,
Dâvâ eyleyen Fir’avn ile Hâmân hani,
Vâmık-Azrâ, Ferhâd-Şîrîn, Mecnûn hani;
Kahreylese, bir lahzada yerle bir eyler.

Hiç bildin mi insanoğlunun ölmeyip kaldığını,
Bu dünyânın vefâsını bildiğini,
Dünyâ isteklisinin Hakk kokusunu aldığını
Allah desen, göz yaşını yağmur eyler.

Aşk derdine devâ soran hâzır tilbe,
Zâhirde yok bâtın içinde eyler cilve,
Mazı sarın hepsinin içinde eyler gâlip,
Aşk derdine devâ eylese Rahmân eyler.

Kimi görsen, bu yollarda sahte âşık;
Zâhir sűfî, bâtın içinde değil sâdık;
Onun için sevdiğine olmaz lâyık
Yalancıyı mahşer günü şaşkın eyler.

Ten söylemez, cân söylemez, imân söyler
Cândan geçen gerçek âşıklar Hakk’ı gözler;
Âriflere hizmet eyleyip yolunu düzler
O âşıkı ahâlîye sultân eyler.

Âşık olsan, gece gündüz aşk iste,
İbâdet eyle, gece kalkıp hiç yatma,
Akıllı olsan, câhillere sır söyleme,
Gerçek dervîşler ibâdetlerini gizli eyler.

Dervîş olsan, ibâdet eyle, eyleme riyâ;
Her köşede ibâdet eyle Tanrı’m tanık
Sahte dervîş nereye gitse, zevk ve dâvâ;
Âdil pâdişâh ibâdetlerini isyân eyler.

Vay, o türlü dervîşlerden kurtuluş ver,
O câhile ülfet eylemeyip, cânımı al,
Ey sevgili, yolda kaldım, yola koy,
Tevbe edenin Rabhim yerini bostân eyler.

Dervîşim deyip ibâdet eyler halk içinde;
Riyâ eyleyip dolaşıp yürür orada burada;
Allah için ibâdet eyleyen dervîş nerede?
Gerçek dervîşler dağ ve ovayı mekân eyler.

Âşık olsan, aşk yolunda yok ol,
Cemâl arayıp hasretinde tamâm ol,
Merhem olup gerçek dertliye devâ ol,
Güzel huyluyu cân alırken asân eyler.

Âşıkları Hakk’a bakıp nâra atar,
Muhabbetin denizine dalıp batar;
Cevher alıp sevdiğine derdini söyler,
Damla yaşı yere damlasa, ummân eyler.

Aşıklara verdi aşkını yandırmağa,
Züleyha gibi vücûdunu iki büklüm eylemeğe,
Riyâzette yüzünün rengini soldurmağa,
Gerçek âşıkın yüzünün rengini samân eyler.

Âşıkları Hakk kahrından korkup titrer;
Yer ve gökte melekler ağlayıp durur;
Bazen kızıl, bazen sarı olup durup
Feryâd eyleyip yer ve göğü lerzân eyler.

Âşıkların gerçek sevgilisi seherde bekler,
Nidâ eyleyince “yâ kulum” deyip bâtın gözler,
Aşk şiddeti coşsa derd-i zârlar,
Nerdesin deyip yürek-bağrını biryân eyler.

Nerdesin?” deyip, nerdesin?” deyip âşık söyler;
Âşıklarda had ne ola, mâşûk söyler;
Ağzı demez, dili demez, gönlü söyler;
Üç yüz altmış damarları lerzân eyler

Âşıkların kıyâmet günü hâlini soracak,
Gerçek âşıkın göğsünü yarıp dâğını görecek,
Temiz ağzından köpüğü akıp yürüyüp görecek,
Kime verse temiz aşkını, hayrân eyler.

Âşıkların istekleri şarâp kadehi,
Sevgilisine ermek için bağrı kebâb;
Rûhlarının gıdâsıdır çeng ve rebap;
Âhı çıksa, yedi iklimi vîrân eyler.

Kudret ile her ne eylese, Kâdir özü;
Kudretinden mâlumdur kış ve yazı;
Ey insâfsız, Allah ile eyleme iddia
Kahhâr Melik’im cânlıları cânsız eyler.

Ağlamayı her insâna veren hani;
Ağlamaklık kolay değil, bağrı hani,
Göz yaşını riyâ eyleme, Hakk’ı tanı,
Hakk Teâlâ sevdiklerini giryân eyler.

Kul Hoca Ahmed, kulum deyip vurma lâf;
Riyâ ile eylediğin ibâdetin hepsi boş;
Şeriatte, tarikatte kazancın şüpheli;
Âhirette yalancıları üryân eyler

Hikmet 200

Sayfa 384

“Ey Ahmed, ey kulum” demiş Sübhân İzim,
Vardır onun şerbetleri sayısız çeşit.
Âşık kullar içsin dedi onu Mevlâm,
Âşık olup o şerbetten içesim gelir.

Gece-gündüz işbu cândan âşık olmaz,
Âşıkların gözde yaşı aslâ dinmez.
Cân esîrgese güzel yola girse olmaz,
Cândan geçip cânâneye varasım gelir.

Himmet kemerin merdânlar gibi bele bağlayıp,
Mansûr gibi cândan geçip darağacında oynayıp.
Âşıklar gibi sohbet içre kanlar ağlayıp,
Sübhân İzim dergâhına varasım gelir.

Lâftan geçmeden hâl dilini bilse olmaz,
Muhabbetin şarâbından içse olmaz.
Marifetin pazarına girse olmaz,
Lâftan geçip bostân içre giresim gelir.

Âşık olmadan vefâ neyini çalsa olmaz,
Hâzır olmadan Hak zikrini söylese olmaz.
Çeng ve rebab sazlarını düzenlese olmaz,
Sözünü dizip hamd u senâ söyleyesim gelir.

Sedef benzeri aşk makâmında cevherlerin,
Mü’min kula yakındır rahmetlerin,
Âşık kula râhattır zahmetlerin,
Mihnet çekip, Hocam, sana varasım gelir.

Âşıkları her köşede nefsle kavgâ kılar,
Katre-katre gözyaşını deryâ kılar,
O deryada aşk cevheri sayısızdır,
Dalgıç olup o cevherden alasım gelir.

Kul Hoca Ahmed, uzun geceler uyanık ol,
Câhillerden dâimâ uzak kaça gör,
Gözyaşını sarı yüze saça gör,
Yaşımı saçıp hamd ve senâ söyleyesim gelir.

Notlar

  1. UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevi Yılı Anısına Dîvân-ı hikmet. Ed. Mustafa Tatçı. Ahmet Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesi İnceleme-Araştırma Dizisi; Yayın No: 29. Ankara 2017.