Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Hak Teâlâ Hazretleri zıtlar, adetler, duygular, rüzgâr, hayat, ölüm ve sair renklerden dünyayı yarattığı zaman melekler itiraza başladılar, dediler ki:

“Tüm varlığıyla senin birliğini kabul eden, ibadetinle meşgul olan ve katiyen isyan etmeyen böyle bir âlem varken dünyayı yaratmakta ne fayda vardır? Öyle dünya ki mahlûkları fesat ederler, kan dökerler. İbadetinle meşgul bir cihana karşılık, içinde isyanlar, günahlar işlenecek bir dünyayı yaratmaktaki hikmet ve fayda nedir?

(SAYFA 47) Cenabı Hak buyurdu ki: “İnnî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn”1 (Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.) Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu cevher (inci) insandır.

Bu makale şunu da takdir edecektir:

Ruh, bu sevimsiz dünyaya gelince o hoş cihanı unuttu ve o güzelliklerden hiçbirini hatırlamadı. Şaşırmaya lüzum yok. Bu cihanda bu kadar yıl ömür sürdün, bu yıllar zarfında senden yüz binlerce hâl ortaya çıktı. Bir lahza uykuya varınca hiçbiri hatırında kalır mı? O hâllerden bazılarını sana rüyada haber verseler inanmaz, böyle şey olmaz dersin. Hâlbuki hepsi de olmuştur.

Bir parça uyku bunların hepsini sana unutturur ve inkâr ettirirse, o âlemde de senin böyle binlerce hâlin, zevklerin, düşlerin olduğuna gafletle yıkılan bu dünyanın da onları sana unutturmuş bulunup, hiçbir şey hatırlayamaz oluşuna şaşar mısın? Öyle ki o hâllerden bazıları sana haber verilse inkâr eder, yalandır dersin.


Bu kuyu gibi mecra (dünya), o yüksek rıdvan menziline nispetle mezbele sayılır. Hüda’nın öyle mülkü vardır ki yüz cennet onun yanında yerden bile sayılmaz. Orada ne yaz var, ne kış; ne engin var ne yüksek, ne zıt ne benzer, ne yakın ne uzak, ne yaş ne kuru, ne gam ne mutluluk…

1080

Ölümsüz bir yaşam dünyası… Sonsuz bir vuslat… Sorumluluk da yok. Zahmetsiz hazineler sürekli akar. Orada damla, derya; akıl, can olur. Orada her ne varsa sebepsizdir (her iş aletsiz görülür, elsiz tutulur, ayaksız yürünür). Oranın gözleri uykusuz, aşkları sevgisizdir. Nimetlerinin dudağa, damağa ihtiyacı yok, gece gündüz hep aydınlıktır.

1085

Orada küfür ile dinin de yeri yoktur. Yersiz yanında (Allah yanında) yerin de yeri yoktur. Cenabı Hakk’ın bu dünyayı yaratmasındaki hikmet nedir? Öyle bir mülk varken bununla neden meşgul oldu? Ruh âleminde olanlar hep kayıp idi. Onları dünyaya, bu mavi sema içine doldurdu. Gam, neşe, sıcak, soğuk gibi kusurlardan o âlemi temizleyerek cümlesini getirdi, bu dünyaya yerleştirdi.

O şekerin yerine bu zehri koyunca,

1090

ruh âleminde kayıp ve kusur sayılan şeyler burada avamın gözüne süs ve övünç vasıtaları olarak göründü.

Cenabı Hak ruh-ı gaybiyi çamurla toprak içine (vücud-ı insaniye) koydu ki onu ayıpsız görmek istedi. O ruhu çamurla hemrenk etti, su gibi yumuşakken taş gibi katı oldu. Orada su iken burada taş oldu. Orada haberdar iken burada ahmak oldu.

(SAYFA 48) Damağına acıyı tatlı gösterdi, sandalı gözüne öd gösterdi.

1095

Sayısız zahmetleri rahmet sandı. Kader ona böyle oyunlar oynadı. Onu (ruhu) bu hayal dünyasına öyle bağladı ki eski yerini sevmekten geç, nefret eder oldu. Buradaki hayvan gıdası olan otlar, ona her macerayı unutturdu. O derece ki eski gıdası (ruhani zevkler) ona irin gibi iğrenç görünmeye başladı. Dünyanın değersiz zevkleriyle sermest olarak ezelde vermiş olduğu ahdi unuttu.

1100

Başlangıçtan beri ilişkide bulunduğu arkadaşlarından, aziz dostlarından uzak düşerek burada saplandı kaldı, vücut atını bataklıklar içine sürdü. Bu çamurlar eşeklik yüzünden ona cennet göründü, bu dünyayı o âlemden daha hoş gördü.

“Öyle bir zevk, öyle bir mahmurluk, nasıl olur da hatırdan çıkar.” demeyin bunun dünyada misali vardır. Uykuya vardığınız zaman hatırınızda bir şey kalır mı?

1105

Altmış yıllık hatıraların, bütün müşküllerin hatırından çıkar gider. Öyle ki onlardan, belki yerden gökten bile hatırında bir iz bulamazsın. Şaşırmaya yer yoktur ki o ruh âlemindeki hatıralar da o dostlar, o sonsuz mülk de bu yalan dünyada tamamen unutulur.

Öyle ki onlardan hatıranda zerre bile kalmaz. O rahmet diyarından bir katre bile bulunmaz.

1110

Buna neden hayret etmeli? Farz edelim ki biri bu unuttuğun hatıraları sana rüyanda haber verse başından geçen hikâyelerin, bizzat yaşadığın hayat safhaların sana serap görünür.

Ona dersin ki: “Yalandır, böyle şeyler olmamıştır. Olanlar şu gözümün önünde duranlardan ibarettir. Senin dünyadaki uyanıklığın da gayb âlemine nispetle uykudur. O âlemi unutursan ayıp değil. Aklı olanlar seni bu hususta mazur görürler. Çünkü yakinen bilirler ki bu uyanıklık, gaflet uyukusudur.”

1115

Aynı uyanıklık ve hatırat, dedikodular uyku gibi değil midir? Aksi de böyledir. Hazreti Ali buyurmuştur ki: “İnsanlar uykuda bulunuyorlar, ham (gafil) olanlar ölmedikçe uyanamazlar.” Yakinen bil ki ölüm, uyanmaktır. Büsbütün kendinden geçmek, unutmaktır. Haydi, öl ki sultan olasın, mutluluklar üzerinde ebedi şerefli olasın. Benimle ilimden, bilgelikten soyunduğun zaman arkadaş olabilirsin.

1120

Bu yolun yolcuları başsız ve ayaksız olarak gitmektedirler. Bu yolda baş ve ayak bile insana ayak bağı olur. Eğer erkek arslansan, bağlarını kopar, yaş ve kuru çöllerin dışına çık! Arslanların ormanı (yeri) yönsüzün tarafıdır. Canıyla (kendiyle) sınırlı olanın orada işi yoktur. Bu benliği top gibi fırlatmadıkça bu söylenen sözlerden zevk alamazsın!

Kendinle olmak (kendinden geçmemek) Hüda’nın gözünde şirk sayılır. Seni bu çirkeften kendinden geçenler temizler.

1125

Benlik kirdir, lekedir. Hakk’ın nuru temizliktir. Kirden (şirkten) kurtulursan nur olursun!

(SAYFA 49) Senin varlığın, Allah ile senin aranda perdedir. Bu perdeyi yırtacak, aşktır. Ey oğul, perdeleri aşk yırtar. Âşık olunca sana kapılar açılır. Kapı nedir ki! Aşk evini sahra kadar genişletir, varlık dağını kökünden söker atar. Eğer aşk atına binersen, küfürden, dinden, zühtten, fısktan her şeyden geçersin.

1130

Renk, koku kaydı olmadan, arayıp taramak ihtiyacı duymadan, kanatsız olarak mekânsızın tarafına uçarsın. Arayıp sormak, aşkın vazifesidir, senin değil. Aşk ile yürüyenlerin âdeti budur. Eğer seni benliğinden soyutlayarak arşa kadar götürürse, seni bu fani dünyanın kavgasından kurtarır. Aşk geldikten sonra git, rahatına bak! O senin hesabına düşmanlarınla cenkleşir.

O, yılan gibi müthiş düşman olan nefsin ki ezelden beri kanına susamıştır,

1135

onunla aşksız cihada girişirsen, hilesinden kesinlikle kurtulamazsın. Çünkü aşk gibi bir mürşit olamaz. Aşk bağına tutkun olana ne mutlu! Bunu bırak da varlıktaki hikmeti anlat! Tâ ki her yol arayan, yolunu bulsun. Varlığın sırrı budur ki Vahid olan Allah, evvela her şeyden gizliydi. Bize kendini bildirmek, görmeyen gözleri görür etmek istedi.

1140

Cihan halkının gözünden bir define gibi gizli iken kendini gün gibi aşikâr etmek istedi. Çünkü mevcut olmayanların, Sani’-i Hakk’ı görmelerine imkân yoktur. Bundan dolayı yoklukları kudretiyle var etti. Sonra o varlıkta yükseklik ve enginlikler yarattı, laciverdî sema üzerinde aydan, güneşten yüz türlü nakışlar vücuda getirdi, gökleri direksiz olarak durdurdu.

1145

Üzerine sayısız yıldızlarla nakışlar, resimler yaptı, onları bölümlere ayırdı. Her birine başka bir iş, başka bir vazife verdi. Kimi mutluluğa, kimi uğursuzluğa delalet etti. Bu dünyayı bir döşek gibi döşedi. Dünya üzerinde de hadsiz hesapsız sanatlar gösterdi. Yerin altından altın, gümüş gibi türlü madenler peyda etti. Yeryüzünün her tarafına kazıklar gibi çakılmış dağlar yarattı.

1150

Bu kazıklarla sağlamlık bahşetsin de kıyamete kadar kalsın diye. 

Mücevherler ve sultanlara layık incilerle dolu, sınırsız, kenarsız deryalar yarattı. Yılanlar, balıklar ve kuşlar gibi hadsiz hesapsız yaratıklar var etti. Denizdeki yaratıkların sonu yoktur. İnsanlara onlardan pek azı malum olabilmiştir. Güzellik için bağlar, bostanlar, gülistanlar meydana getirdi.

1155

Sayısız bahçeler, çimenler, saf ve berrak çeşmeler, çaylar akıttı. Güzel yüzlü, ay benizli sevgililer ki her biri sütüne bal, şeker katar. Daha yüz binlerce mahlûk yarattı ki kimi itaatkâr, kimi asi…

(SAYFA 50) Kimi güzel, kimi çirkin, kimi âlim, kimi cahil. Sayısız hayvanlar, uçar kuşlar… Bütün bunların var edilmesi, Hakk’ın eserlerini seyredip ona sadakatle kulluk etsinler,

1160

eserlerine hayret ve şaşkınlıkla baksınlar, cümlesi de onun emrine kusursuz bağlılık göstersinler, bu çamurla sudan yapılmış kalıp içinde Hak Teâlâ’yı canıgönülden zikretsinler, yerin göğün bütün zerreleri onu dilsiz olarak açıkça tespih eylesinler, iyi kötü bütün âlemlerin halkı hayat hâlinde de memat hâlinde de ona kulluk etsinler diyeydi. Eğer bu topraklık direksiz dünya olmasaydı kulların kulluğu nasıl bilinecekti.

1165

İşte Cenabı Hak cihanı yarattıktan sonra bilindi. Birden bire ortaya çıktı. Nihayet melekler hayran oldular, yaptıkları işten utandılar. Çünkü bunlar mani olmak istemişlerdi, Cenabı Hak ebedi felek üzerinden seslendiği zaman, “Ben şöyle bir mahlûk yaratacağım, benim, bilgisiyle herkesten ayrı tuttuğum şey, size de malum olsun”. Hepsi de dediler ki: “Ya Rabbi! Bunu yapma ve bize böyle bir telkinde bulunma!”

1170

Bu eğri büğrü dünyada topraktan yaratmak istediğin mahlûklar, muhakkak isyan ederler. Nimete nankör olurlar. Mayaları düşük olduğundan yeryüzünde bir takım fesatlar meydana getirirler. Böyleleri fasık ve kan dökücü olurlar, hakları olmadığı hâlde birbirlerinin malını çalarlar. Hâlbuki biz sana kulluk ederiz, günah işlemeyiz.

1175

Sağ olduğumuz müddetçe kulluk yolunda yaya olarak koşarız. Bizim gibi kulların varken lütuf ve ihsanından habersiz yaratıklar meydana getirmek nihayetsiz adaletine yakışır mı? Nimetlerinin kudretini bilmezler, şükrünü ifa etmezler. Nankörlük ederek emirlerini tutmazlar. Cenabı Hak, işine karıştıklarına bakmayarak lütfundan onlara cevap verdi.

1180

 “Olacak işleri ben bilirim, bilmediğiniz şeye karışmayınız! Benim yakinen bildiğimi siz bilmezsiniz, dilinizi tutun da bekleyin! Benim ilmim sonsuzdur. Sizin ilminizin ona nispeti, Süha yıldızının göklere nispeti gibidir. Semada Süha gibi yüz binlerce yıldız var. Benim ilmimin yanında sizinki ne oluyor ki? Nihayette ben bu toprak dünyasından öyle insanlar çıkaracağım ki din hususunda size üstün gelecekler.

1185

Onların nuru inciler saçar. Öyle inciler ki güzellikte eşi benzeri olmaz. Sözleri sizin sözlerinizden daha iyi, hâlleri sizinkilerden daha üstündür.” dedi. Cenabı Hak Âdem aleyhisselamı bir an içinde topraktan yarattı, baştan ayağa kadar şeklini tamamladı.

Sudan topraktan yarattığı mahlûkun vücudunu düzenledikten sonra ona ruhundan üfledi. Doğruldu, kalktı.

(SAYFA 51) Uzun ve uyumlu boyunu süsledi. Uyumuştu. Uyandı, kalkmak istedi, kalktı.

1190

Cenabı Hak kendi ilmini ona ihsan etti, yüzünde, yanaklarında Hakk’ın nuru parladı. Onu yerde gökte halife yaptı, bütün eşyayı ona talim eyledi. Sonra meleklere nida geldi ki: “Durmayın, onun huzuruna gelin, secde edin!” O demde melekler secdeye vardılar, İblis kibirlendi, secde etmedi çünkü gönlü şüpheyle dolu idi. Hak Teâlâ o gazabıyla sordu “Sen niçin secde etmedin de sapıklıkta kaldın?”

1195

Dedi: “Ya Rabbi! Ben senden başkasına secde etmek istemem. İnadımın sebebi budur. Ben ateşten yaratıldım; o, çamurdan. Nasıl olur da saf ve parlak ateş, toprak gibi bir tortuya secde eder. Zat ve sıfat itibariyle ben ondan üstünüm. Sirkeyi şekere tercih eden bulunur mu?” Cenabı Hak derhâl onu dergâhından kovdu. Çünkü o köpek kibrinden dolayı emre itaat etmedi. Onu lanetle huzurundan uzaklaştırdı. Hakk’ın kahrı o kibri kahretti.

1200

Artık huzur-ı ilahiden kesinlikle kovulduğunu anlayınca Hak Teâlâ ile sözle mücadeleye başladı. Dedi ki: “Mademki beni onun yüzünden semadan zemine sürdün, ben de onun evlatlarından intikamımı alırım, mahrumiyet kılıcı ile hepsini öldürürüm.

Eşkıya olur yollarını keserim, kadın olsun erkek olsun hepsini yoldan çıkarır, kanlarını içerim. Ya Rabbi! Bana kıyamete kadar mühlet ver. Ben onların yolunu keser, sapıklığın dibine atarım.

1205

Cümlesini kârsız, sermayesiz bırakırım, cehennemden onlara tac ve ziynet yaparım. Kadın, erkek hepsini cehenneme odun ederim. Süslenmiş bir kinle onları karşılarım. Onun nesline daha bunların yüz misli kötülük yaparım. Çünkü onun yüzünden bu kuyuya düştüm, yolumu şaşırdım. Fakat has kullarından bana nasip yoktur.

1210

Belki onlardan, kavgada kurdun arslandan kaçtığı gibi kaçarım.” Cenabı Hak buyurdu “Git! Sana uzun mühlet verdim. Nereyi istersen oralara koş, gez! Kullarımdan her kim senin hilene aldanırsa (sana tâbi olursa) kıyamet gününde cehennemde seninle beraber yanacaktır.

Yüce melekler o acaip yaratığı yaratıkların en üstünü kabul ettikten sonra, Hak Teâlâ Hazretleri o bir avuç toprağa baht verdi, mülk verdi, saltanat verdi.

1215

Melekler ona secde ettiler. Hak Teâlâ Hazretleri bir avuç toprağı can mülküne ulaştırdı, nihayet yerde, gökte padişah kıldı.

O melek ki (İblis) meleklerin önderiydi, o da inat ve büyüklenmesi yüzünden makamı göklerde iken onun şüphe ve küfrünü yakinen bilen Allah, onu da Âdem için gökten yere indirdi. Önce, rütbece engin sayılan bir avuç toprağı ona üstün tutarak, o toprağın üzerine kudret deryasından inciler saçtı. İlahi kudret meleklerin yanında böylelikle bir kat daha ortaya çıktı. Her birinin gayret ve imanı arttı. (SAYFA 52)

1220

Meleklere gizlenen sır, meydana çıktı, nihayet cümlesi de onu aşikâr olarak gördüler. İşte Cenabı Hak gizli iken, bu yaratış sebebiyle aşikâr oldu. Bu yaratışta daha yüz binlerce sır ve hikmet vardır ki söylesem kıyamete kadar bitmez.

Bu kadarını kabul et, yeter! Bu açıklamadan tekrar esasa, bu kadar ruhun, mekânsızlıktan niçin geldikleri sorusuna geri dönüyorum.

1225

O ruhları buraya göndermekteki hikmet neydi? Yukarıdan aşağıya niçin indiler? Eğer anlamak üzere kulak verirsen söyleyeyim. Ki böylece bu açıklamadan senin tasdikin kuvvetlensin. “İhbitu” emri geldi ki: “Ey ruhlar! Bu köşklerden bu saraylardan yeryüzüne inin! Bir müddet yeryüzünde kalın, orada kuşlar gibi yuva yapın, oturun! Böyle saraylardan o zindana girin, böyle bir dergâhtan o samanlığa gidin!

1230

Orada bir müddet ibadet ve taatle meşgul olduktan ve uğursuz nefsin kökünü kazıdıktan sonra orada yeniden kanat bularak son bir uçuşla bizden tarafa gelin!” Orada ruhlar, ev içindeki taneler gibiydiler. Buraya geldiler ki her biri yüz olsun.

Yüz nedir? Belki hadsiz hesapsız artsın. Bu cesetler yaratılmadan evvel ruhlar, madenlerinde gizlenen altın gibiydiler.

Notlar

  1. Bakara suresi 2/30 Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
Önceki makale
Makale 20
Sonraki makale
Makale 22

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.