Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar, nasıl ki demişlerdir: “Enkür ze enkür hemmi gird renk” Meali: “Üzüm üzüme bakarak kararır.” Üzümler, cansız olduğu hâlde birbirinden renk kaparsa canlı olan ruhların birbirinden huy kapması kaçınılmaz olur. İnsanlar, alaca ve uyuz hastalığına tutulanlardan, hastalıkları bize geçmesin diye ürkerler ve kaçarlar. Fani cisimlere perhiz ne kadar lazımsa baki olan ruhlara yüz kat daha fazla lazımdır. Bundan dolayı demişlerdir:

Bâ bedân meneşin ki sohbet-i bed
Gerçi pakî-i tu râ pelid koned

Meali: Kötülerle az konuş (hiç konuşma) ki sen ne kadar temiz olursan ol, onların sohbeti seni de pis eder.

İlim tahsilinde esas, tekrar tekrar okumak olduğu gibi tarikatın esası da sohbettir. Açıkça görüyorum ki adamlık sohbetten vücuda geliyor. Âkil o kimsedir ki düşünür ve görür. Hangi gurubun sohbeti daha faydalı ise onu tercih eder, kalanları terk eyler.

Burada şu da ifade olunacaktır ki: evliyanın sohbeti, itaatlerin en büyüğü, ibadetlerin en faydalısıdır. İtaatin yokken bile onların makbulü olsan makbulsün! Âlemin taati sende olsa da onlar tarafından reddedilmiş olursan, reddedilmişsin! İblis’in hâlinden ibret almak gerektir ki Âdem’e baş eğmediği için ebedi lanetlik oldu.


(SAYFA 87) Salihin sohbeti seni salih, fasığın sohbeti de fasık eder. Sohbet gibi etkili hiçbir şey yoktur. Sohbet sebebiyle kimi aziz, kimi zelil olur.

2065

Sırtlarındaki sırmalı elbise olsa da alaca ve uyuz hastalarından kaçmıyor musun? Yanlarına varmak sana ne kadar kötü görünür, görmeyim diye gözlerini kaparsın. Çünkü o illet, sana da geçer, sende de belirir. Onun alacalığı senin tenine de yapışır. Gerek başında, gerek sırtında, gerekse yüzünde olsun. O şahıstan bundan dolayı kaçarsın ki onun bulaşık hastalığı sana da geçmesin.

2070

Vücut hastalığı ki birkaç günlükten fazla değildir ve ruha değil, vücuda aittir. Vücut nihayet, ölüp toprak altına girecektir ve toprak olacaktır. Bunda o kadar sakınca yoktur. Can için geçici mesken olan ve ömrü birkaç günden ibaret bulunan bir vücut üzerine titrer, ona Cenabı Hak’tan gece gündüz sıhhat temenni eder durursun da asıl ve baki olan ruh için nasıl titremezsin?

Ey kendini beğendirmek isteyen!

2075

Cahillik ederek iyilerle, kötülerle oturur kalkarsın. Yanında bilen ile bilmeyenin farkı yok. Her ruhta gizli hastalıklar vardır, bunlar ruhtan ruha kendini sezdirmeden geçerler. Eğer o, şeytan ise sen de şeytan olur, aşağılara doğru gidersin.

Bundan dolayı perhiz usulünü ortaya koydular ki temiz ruh, kirli ruhlardan etkilenmesin. Çünkü ruha vurulan damga, ebedi kalır. Ruh ayna gibidir, vücut keçeye benzer.

2080

Keçe, üzerine toz ve toprak çekerse o kadar da ehemmiyeti yoktur. Fakat aynanın yüzü pas tutarsa onda hiçbir renk ve şekil görülemez. Aziz ve muteber iken hakir olur. Ay gibi parlak iken süha gibi sönük görünmeye başlar. Hiçbir güzel yüzlü onu eline alıp da bakmaz. Çünkü güzelliğini onda seyredemez. Hâsılı sana iki âlemde sadık yâr olacak, ruhundur.

2085

Bulanık olursa onda ne göreceksin? Temiz tut ki ondan güzelliğini seyredebilesin. Haydi! Öyleyse, herkesle oturup kalkma, iman suyunu her şey için döküp de israf etme! Doğru olmayan kimseden uzaklaş! Yanına gelirse, surat as ki seninle yakınlığa yol bulmasın, daima ondan kaç! Cahil ile sohbet etmek kadar günah (fena şey) yoktur. İyi işlerin bu yüzden bozulur.

2090

Küfür de iman da sohbetle vardır. Kimse kendi kendine ne mümin olur ne hıristiyan. Âdem evlatları kâfirler yüzünden kâfir olur. Hak dini, onun için inkâr ederler. Müslümanlık da diğer dinler de böyledir. İnsanlara konuştukları kimselerden geçer. O kimse ki velilerle oturur kalkar, velilerin dini, sadakati ona da geçer. Ruhu onlar gibi nurlanır, gülleri taze açmış gülşen gibi olur. (SAYFA 88)

2095

Sinesinde gam keder bulunmaz, kimseyle kavga ve düşmanlık etmez. Temiz canı tortudan temizlenir. Çünkü nefsi ölmeden evvel ölür.

Bu yolda esas, sohbettir. Bu özellikte olan cana ne mutlu! Böyle olan kimse, bir mürşit ararsa bulur, onun meyve bağının tamamından meyve yiyebilir. Sadakat ve huzurla bir müddet Merd-i Hüda’nın sohbetinde bulunursan

2100

dünyanın itaatinden iyidir. Bunu kesin olarak bil, tereddüt etme! Çünkü böyle kimselerle ahbap olduğunda her nefes bilgindeki doğruluk artar. Namaz, oruç, zikir gibi ibadetlerle samimiyetle yüz yıl meşgul olsan, bir nefes Merd-i Hüda huzurunda bulunmak, onlardan yüz tabaka daha üstündür. Zira o huzurda sana bir şey açılırsa, o, cihanın ibadetiyle elde edilmez.

2105

Ciddiyetle yüz sene ibadet etsen, dünya muhabbetini de gönlünden tamamen çıkarsan, yükselme isteğiyle ona bir nefes yöneldiğin dereceye erişemezsin. İyi bil ki peygamberlerin elçiliğinden amaç, batıp gitmişleri (amel züğürtlerini) nihayetsiz bir hazineye erdirmektir. Rahipler dağlara, mağaralara çekilip düşüncelerini ibadete vermemişler miydi? Oralarda gece gündüz uykusuz, zikirle, zahmet ve gayretle meşgul değiller miydi?

2110

Cihanın şehvetlerinden uzak durarak dünyayı ve dünya halkını ve huzur ve rahatlarını feda etmiyorlar mıydı? Sonuç ne oldu?

Peygambere bağlanmadıkları için ibadetleri kabul olmadı. Hatta Cenabı Hak onları kâfir kabul etti, amellerini cehennemle mükâfatlandırdı. Hepsini düşman sırasına koydu, cümlesini huzurundan kovdu. Şu hâlde, açıkça anlaşıldı ki Hak erlerine (Merd-i Hüda) kavuşmak bütün ibadetlerden daha da öne geçmektedir.

2115

İtaat nerede kalır, bütün cihan açık ve gizli Merd-i Hüda’nındır. “Levlak”1 hadisini işitmedin mi? Yoksa işittin de yürekten inanmıyor musun? Zamanın kutbunun hizmetini nasıl kabul etmedin ve ona sarılmadın, yolunu niçin candan tutmadın, ona yüzünü nasıl döndürmedin? Niçin asıl itaat odur, ondan başkası heva ve hevestir demedin?

2120

İyi bil ki Hazreti Muhammet (s.a.v.) gibi, cihana gelen her peygamber böyle idi. Onlara inanmayanların itaatleri Allah katında küfür sayılıyordu. Değil miydi ki Âdem’den evvel İblis, feleklerde meleklerle beraber bulunurdu. Hatta ilimde onlara hocalık ederdi, hepsi ona sıdkla tâbi olurlardı. İtaat yolunda da meleklerin imamıydı. Kulluğu yerli yerinceydi.

2125

Âdem’e candan secde etmediği için, inkârı yüzünden ebediyen kovuldu. Yükseklerden alçaklara (esfele) doğru baş aşağı yuvarlandı. Nihayet bütün ruhlar ve akıllıların reddettiği oldu. (SAYFA 89)

Peygamberlerle ümmetleri her zaman bu tertip üzere giderler. Her peygamber, devrinde Âdem aleyhisselam gibidir. İyi, kötü hep onun nuruyla meydana çıkar. Her kim ona inanırsa o, iyidir. İnanmayan, düşmandır yani kâfirdir.

2130

Hakk’ın hiç düşmanı yoktur. Nasıl olur ki? Yerde gökte, gizli açık ne varsa hepsini yokluktan varlığa o getirdi, cümlesini cömertliğiyle o besliyor. Her birine başka rızk, başka gıda veriyor. Ekşi, tatlı gibi türlü türlü sayısız şeyler. Bunların cümlesi hayatı ondan (Hak’tan) alıyor. Dünyada bir kimse ona nasıl düşman olur? Bir kimse kendi velinimetine düşman olur mu? Bu söz hangi akıllının kulağına girer?

2135

Fakat Cenabı Hak onlardan birini seçerek kabul eder ve huzuruna layık görürse, onu kendine özel yardımcı yapar, belki onun dil ve canında yer tutarsa, onu seven, Hakk’ı sevmiş olur. Çünkü onun ruhu Hakk’a karışmıştır. Onlara düşmanlık eden de elbetteki Hakk’ın düşmanı olur. Bunu iyi anla! Peygamber âlemlere Hakk’ın rahmetidir ve Hakk’ın mazharıdır.

Dünyada her veliyi de böyle bil. Kimi gizli, kimi âşikar. Onlar da Hakk’ın mazharıdır. Aynı şeye mâlik olan aynı şey olur. Onların dualarını resullerin duaları gibi bil. Bunu anladığın zaman mümin kim, kâfir kim sana belli olur. Mihenginde gerçek para ile sahte para şeksiz, tereddütsüz sana açıkça belli olur. Gerçek parayı sahtesinden seçmek kolay değildir. Bunları nakışlarından (din ile küfür) anlayabilirsin.

2145

Herkes bilmezse bunu sen bil, topallara uyup da cadde ortasında yolundan kalma. Hiçbir sarraf aşağı tabakada bulunan cahil halk için ilmini feda eder mi? Onların hatırı için cehalete razı olur mu? Gerçek paraya bu kötüdür der mi? Yahut cehalete tâbi olup çirkini güzel sayar mı? Aklın varsa buna inanma! Çünkü bu, mümkün değil, imkânsızdır ki akıllı bir adam cahil gibi çuvala girsin.

2150

Hazreti Mevlana, kutb-ı zamandı ve onun tarafından gizli açık her şey bilinirdi. Zamanında onun kadar âlim kimse yoktu. Ne yaradılışta, ne ahlâkta, ne lütufta, ne de iylikte ona kimse eş olamazdı. Amel hususunda da asrının eşsiz şahsiyetiydi. Onun benzerini kimse ne gördü ve ne duydu. Fakir dünyasına onun gibi bir fakir ne ayakbastı, ne de o, elinden tutacak böyle bir fakir gördü. Zatını delillerle anlatmaya imkân yoktur. Bundan dolayı, bu Hakk’a dair olan sözü kısa keselim.

2155

Onun zamanında bir gönül sahibi ortaya çıktı. Büyük ve kâmil bir şehinşahtı (şahların şahı). Halk arasında “Şems-i Tebrizi” lakabıyla anılır, ileriyi görür. Nurun nuru, Rabb’in sırrı idi. Cihanda Hüda’nın sevgilisi ve arzuladığı kişiydi, ezeli ve özel sevgilisi idi.

(SAYFA 90) Mevlana ile ansızın buluştukları zaman, her ikisi de birbirlerinin boyunlarına sarıldılar. Onun yüzünü görür görmez âşık oldu.

O dudakları, o dişleri, o kaşları…

2160

O iki nergis gibi hazin gözleri, o nitelikleri anlaşılamaz ve tanımlanamaz zevk ve sefayı, o sırlara hayat bahşeden inci ve esrarla dolu ağzı. Onu ki Cenabı Hak gayretinden dolayı onu cihanda hiçbir göz görmesin diye nazarlardan saklamıştı. Cenabı Mevlana, görür görmez büyülendi. O Leyla, bu Mecnun oldu. Onun hazır olmadığı yerde buna huzur yoktu. Onun cemalinin görünmediği her yer karanlıktı.

2165

Gece gündüz ayrılmaz, onun yanında bulunurdu. Sohbetten hiç doyup usanmazdı. Balık gibi, hayatı o deryada bulurdu. Ona daima canıgönülden kulluk ederdi. Halk, o samimi sevgiyi, o coşkun şevk ve muhabbeti, o dostluğu, o vefayı gördükleri zaman kıskançlıklarından dolayı kederlere battılar ve çekiştirmeye başladılar. Yaşlılar, âlimler ve ileri gelenlerin her biri, insanların çoğu açıktan açığa diyorlardı:

2170

“Ya Rabbi! Bu ne hâldir ki asrında eşi benzeri olmayan böyle bir şeyh, canıgönülden böyle bir kişiye mürit olsun. Biz onda hiçbir yetenek görmüyoruz. Böyle sıradan bir adamı niçin bu kadar üstün tutuyor? Ne davranışlarında, ne sözünde dikkate değer bir şey görünmüyor.

Ona nasıl görüş ehli diyelim. Böyle bir zatı sevgisiyle dolduran kimseye sihirbaz demek yakışır. Evet, sihirbazdır. (Onu bağlamıştır) Yoksa neden dolayı ona dost, bize düşman oluyor.

2175

Biz ondan evvel var idik, baştan beri birbirimize yakın ve arkadaş idik. Şimdi bizden yılandan ürker gibi kaçıyor, gece gündüz onunla beraber bulunuyor. Eğer sihirbazlık etmeseydi bize bu kadar ihanet, ona bu derece hürmet etmezdi” Bu sözlerin hepsini de söylediler. Mevlana Hazretleri de sakınmaksızın gizli ve açık onu över, onsuz bir nefes almazdı.

2180

Cihanda yaş, kuru, her neye sahipse hepsini ona ikram ederdi. Ona olan aşkı günden güne artar, onsuz bir lokma yiyemezdi. Her an ondan yüz türlü bağışa (manevi feyze) erişirdi. Onun hazinesinden yeni yeni nasipler alırdı. Ondan türlü türlü kerametler görürdü. Ben başka ne diyebilirim. Fakat halkta o göz yoktu ki ondaki hünerleri, meziyetleri görebilsin.

2185

Onun Hakk’a olan yakınlığı nasıldır ve ne derecededir veya Hak’tan gizli gizli ne lütuflara ulaşıyor bilmiyorlardı.

Çünkü bu grup onun cinsinden değillerdi. O yola karşı hepsinin ayağı bağlı idi. Hünerli, usta bir kuyumcu olmayan, altının ayarını mihenksiz nasıl bilebilir? O inci ile taşı (inci taklidini) nasıl fark edebilir? Ölüye göre acı tatlı eşittir.

Merd-i Hüda’yı, tam manasıyla ancak merd-i Hüda bilir. Dinsiz olan, dindarlara sevgili olur mu? (SAYFA 91)

2190

Cenabı Mevlana yolu görenlerden idi. Şüphesiz didar-ı Hakk’a (Hakk’ın güzel yüzüne) mahrem oldu. Sende güzellik olmalı ki güzeli bilesin, ruh sahibi olmalısın ki ruhu anlayasın. Gerçi o zamanda büyük âlimler ve şeyhler vardı. Fakat çocuklar gibi habersizdiler. O meşhur şeyhlerden hiçbiri de onu (Şemsi) göremediler ancak bu işin adamı (ehli) olan Mevlana görebildi. Mevlana onun cinsindendi de onun için gördü, o, ne dediyse onun Hak’tan geldiğini bildi.

2195

Hakk’ı gördü. Çünkü Hak’tan haberdar idi. O dergâhın özel tercümanıydı. O zamanın sultanından kaynaklanan her şey, halkın inkârını artırmaktan başka işe yaramadı. Anadan kör olan bir adamın ayı görmemesi, böyle bir şahı ve böyle bir dergâhı görmemesi gören bir kimseyi bunlar hakkında tereddüde düşürebilir mi? Yahut ona kendini cahil saydırabilir mi? Körler güruhunun inkârıyla bu gözler, cahil olur mu? Arslana kurtlardan korku gelir mi?

2200

Cengâver bir yiğit, sayısı yüzleri de geçse, çocuklardan korkar mı? Tilkiler arslan avı avlayabilir mi?

Mertlikten uzak olan gevşekler (cesaretsizler) güruhu, böyle hararetli bir zamanda buz gibi donup kalmışlardır. Sayıları binleri de geçse, bir tane bile değillerdi, düşman karşısında nasıl birleşerek yirmi olabilirler. Asıl topluluk (cemaat, fırka) o merttir. İsterse bir tek olsun, binlerce gevşek bir araya gelse ona eşit olamaz. Arapların bir sözü vardır: “vahidun keelfin”2 derler. “O mert, bine değil, belki yüz binlere denktir.”

2205

Yüz binlerce kör, hilale bakmak üzere toplansalar, bir gören kadar olamazlar. Çünkü bu görüyor, onlar göremiyor. Bu nitelik akıllılara gizli kalmayacak bir hakikâttir. Hazreti Musa her sırra vakıf, her müşkülü hâlleder bir nebi-yi zişan değil miydi?

Kendine indirilen şerefli sayfaları altmış deve taşırdı. Kendisi zamanının şahı, eşsiz kişisiydi. Mübarek ağaçta Hak Teâlâ ona nida etti ki: “Elindeki asayı niçin taşırsın?3

2210

Haydi! Onu bırak da ne olduğunu gör!” Cenabı Musa onu yere bıraktığı zaman asa ejderha olup hücum etti. Kelimullahın (Hz. Musa a.s.) beti benzi attı, kaçtı. Hak Teâlâ buyurdu ki: “Kaçma, haydi onu tekrar al! Ben varken ondan niçin korkuyorsun? Benden kork, onun haliki benim. Çabuk, yüzünü bana döndür, emirlerimi anla!” Hakk’ın emriyle boğazından yakaladığı zaman, ejderha elinde gene asa oldu.

2215

Sonra buyurdu ki: “Elini cebine koy! Gönlünü gayb tarafına çevir!” Musa aleyhisselam hemen elini cebine soktu ki bundaki ilahi isteği anlasın. Elini cebinden çıkardığı zaman gördü ki nuru güneş gibi yeri göğü parlatıyor. Sonra Cenabı Hak buyurdu ki: “Bu iki mucize senin için şahittir ki (SAYFA 92) cihan halkını dine davet etmek üzere tarafımdan gönderilmiş peygambersin.

2220

Şimdi durmadan Firavun’a git, ona “Küfürden, inattan vazgeç, yaratıcına candan kul ol!” de. O yaratıcı ki kadını, erkeği o yarattı. O Halık ki yer, gök, arş, kürs ve benzeri binlerce varlık, hep onun eseridir. Bu cihan, onların en küçüğüdür. Gökler, onun güneşinin yanında bir zerredir. Gaybda, her nefeste bir âlem yaratır ki bu âlem onun yanında, deryaya nispetle bir çiğ tanesi gibi kalır.

2225

Onları ayrıntısıyla anlatmaya kalkışsam bütün akıllıların aklı şaşar. Sözümü uzattıkça uzatır ve beni esas konudan uzaklaştırır.

Tekrar Musa aleyhisselam kıssasına gelelim, bunu bırakarak o tarafa geçelim. Hak Teâlâ Hazretleri Musa aleyhisselam’a buyurdu ki: “O, yardımdan pay almamış, ihanete mahkûm olan Firavun’a git. Eğer senden şahit olarak delil isterse, bu iki mucizeyi göster, yola gelsin.

2230

Başını indirsin, huzurunda müslüman olsun, sana kul gibi aşk ve sadakatle itaat etsin. Bu asa ile nurlu elin (yed-i beyza) senin doğru söylediğine iki adil şahittir.” Musa aleyhisselam, Hakk’ın emriyle Firavun ve Firavun’un kavmi tarafına yaklaştı.

Gene Hakk’ın emriyle davet işinde kendine yardım etmek üzere kardeşi Harun’u da beraber götürdü. Kardeşiyle birlikte Firavun’un yanına geldiler. Allah’ın yardımıyla Firavun’un yanına girdiler.

2235

İkisi de ilahi emri çekinmeksizin doğrudan doğruya anlattılar. Fakat Firavun kabul etmedi, inat etti. O vakit ilahi kahır meydana çıktı. Cenabı Musa, asasını Firavun’un önüne bıraktı. Hakk’ın işini ve kudretini görsün diye. Asa yılan oldu, Firavun’a hücum etti. Firavun’da renk menk gitti, korkusundan titremeye başladı. Ağlaya sızlaya Musa aleyhisselam’a “Aman! Bizi şundan kurtar” diye yalvarmaya başladı:

2240

“Canıgönülden tövbe ettim, bizi şu ejderhanın pençesinden çabuk kurtar” dedi. Hazreti Musa yılanın boğazından tutar tutmaz tekrar asa oldu. Firavun, bu ve bunun gibi yüzlerce mucize gördüğü hâlde haydutluğunun zerresinden bile geçmedi. Sonunda Hüda’nın emri onu kahretti. Kahrıyla da yetinmeyerek onu cihana gösterdi. Onun çirkinliği herkese açıkça malum olsun diye.

2245

Onun fenalığı kıyamete kadar nefretle anılır, kıyamette daha beter olur. “ve yevme tekûmus sâah (sâatu), edhılû âle firavne…”4

Hazreti Musa ki kudret ve mertebesi bu kadar yüce idi. Bir veliy-yi kâmile yakın olunca onun tuttuğu yola ve yaptığı şeylere hayran oldu, onun ilmine, esrarına akıl erdiremedi. Hızır’ı tanıyamadı. O, kutb-ı cihanın hâli ona gizli kaldı. Onu anlamak hususundaki kalemi yetersiz oldu. Çünkü o sır, onun kavrayışından uzaktı.

2250

Hızır’ın gemi delmek, çocuk öldürmek gibi sebepsiz, hikmetsiz görünen davranışlarını inkâr etti.5

(SAYFA 93) Hikâye meşhurdur, yeniden anlatmaya gerek yoktur. Ey devletli, eğer kendini beğenmiş değil de gönül ehli isen bunu iyi bil ki ne kadar âlim, ne derece Hakk’a inanan olursan ol, dersinde seni geçmiş olanlar vardır. Ey yoldaş, el üstünde el vardır.6 Buna emin ol. Her ne kadar yolunda süratle mesafe alıyorsan da

2255

bu yolculuğun sonu yoktur. Böyle bir yolda kim karar yeri bulabilir (menzile vardım diyebilir). Eğer kuş gibi tuzağa konulmuş değilsen yoluna devam et de kendini tamam görme! Haydi! Musa ile Hızır (aleyhisselam) kıssasından hisse al da yanlış kanaatinde daha fazla ısrar etme! Kendini temizle, bulanıklıktan kurtul ki kabul göresin, inkârcı kalmayasın. Musa aleyhisselam bile Hızır’ın davranışlarını anlamazdan evvel yargıladı. Hâl böyleyken kör bir fare o yüzü nasıl görebilir ki?

2260

Musa aleyhisselam gibi görüş sahibi bir zat onu göremedi. O kemal bir köre görünür mü? Aklın varsa buna (körün görebileceğine) inanma! Aklı olan bu söze kıymet vermez. Nefis, Firavun’dur, aklın da Musa’dır. Sana nefsinden evvel gönderilmiş bir peygamber gibidir. O, nefse türlü türlü öğüt verir, der ki: “Ey kuyunun dibinde apışıp kalmış olan, çık gel! Şeytanlara meylederek aşağıların aşağısında gezme, akla tâbi ol da yücelere yürü!

2265

Bu karanlık dünya mağarasından kurtul! Haydi, bir mertlik göstererek kendini şu kuyudan dışarıya fırlat! Vücut kuyusundan Yusuf gibi başını çıkar da yokluk diyarının varlık padişahı ol!” Bu yokluk, tamamen yok olan yokluk değildir, beka baş çeşmesidir.

Notlar

  1. “levlake levlak ve ma halaktül eflak, Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.”
  2. Bin gibi tektir
  3. Tâhâ suresi 9. Ve 97. Ayetler arasında Hz. Musa’nın kısası anlatılmaktadır. Buradaki kıssa da o bölümde geçmektedir.
  4. Mu”min suresi 40/46 (Öyle bir) ateş ki onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.” denilecektir.
  5. Kuran”ı Kerim”de Musa (a.s.) ile ilgil yaklaşık 200 ayet bulunmaktadır. Hızır (a.s) kısası için bkz. Kehf suresi 18/60-82
  6. Yusuf suresi 12/76 Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
Önceki makale
Makale 36
Sonraki makale
Makale 38

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.