Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Nasıl ki güneş bitkiler ve madenlere bir takım ihsanlar bahşediyor, kaftanlar giydiriyor, evliyaların ruhları da bulundukları manevi gökyüzünden nimet devşirirler, her yere, derecelerine göre, hediyeler, bahşişler gönderirler. Bu makalede şu: “El-mü’minu keyyisun mümeyyizun.” hadisi şerifi de şerh olunacaktır. Meali: “Mümin zekidir, kurnazdır, hayrını, şerrini bilir, ayırt eder.” demektir.

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler. Doğruyu yanlıştan ayıramayanlar, onları mürşitliğe kabul ederler. Fakat asıllarına ulaşamazlar. Çünkü şeyhin kendi, arzulanandan uzak bulunmaktadır. Nerede kaldı ki başkasını yetiştirsin.


Güneşin nuru her şeyin üzerine düşer. Fakat her birinde başka türlü tesir yapar.

3160

Her meyveye ondan başka türlü tat gelir, dikenle gül besleniş itibariyle bir midir? Yeryüzünde buna benzer hesapsız şeyler vardır. Bitkiler, madenler ve benzeri; bakır madeni, altın madeni, yerin altında bulunan; keşfedilmiş, keşfedilmemiş çeşit çeşit cevherlerin her biri güneşten bir şekilde fayda sağlamaktadır. Hepsinin cömert kaynağı güneştir. Bil ki Hak yolunun taliplerine de o manevi güneşten böyle çeşit çeşit hediyeler gelir.

3165

O benzeri olmayan can güneşinden ki yerin göğün hayatı ondandır. Güneş, cisimlerin böyle işine yararsa (ki iyi kötü onunla biliniyor) varlığın aslı olan manayı nasıl nurlandırmaz? Cömertliği ve bağışıyla, kesin olarak bilinir ki bu geçicidir o kalıcı. Gözün varsa bunu görürsün. İnsanların çoğu, seçkinlere (havasa) özgü olan ihsanlara nerede ulaşacak? Cömertlerin gıdası alçaklara göre değildir.

3170

Her alçağa yiğit deme (saygı gösterme), her sarhoşu kendin gibi ayık sanma! Boncuğun inci gibi kıymetli olması beklenebilir mi? Adi bakırı altın fiyatına kim kabul eder? Âdemlikte esas nitelik, doğruyu yanlıştan ayırabilmektir ki onunla fazlayı eksikten ayırır. Nur ile nârı bir tutmaz, iftihar edecek şeylerle ar edecek şeyleri birbirinden ayırabilir. Şeytanı melek gibi kabul etmez, kesin olanı şüphe olarak görmez.

3175

Doğru sözle yalan sözü tanır, sinek gibi kokmuş ayrana düşmez.

(SAYFA 128) Tarikat yanında sağlam fikirli olur, her alçağı velilerden addetmez. Bundan önce Cenabı Peygamber’in emr-i şeriflerini söylemiştim ki Cenabı Hak müminlere ayırt edebilme yeteneği vermiştir ki gönül ehli ile dünya ehlini tanısınlar, kendileri de bu yetenekle gönül ehlinden sayılsınlar. Çünkü yalancı şeyhlerin hesabı yoktur. Zahiren iyi görünürler, fakat bâtınları fenadır.

3180

Körlüklerinden dolayı kendilerini beğenir ve methederler. Hepsi de yol göstericiyim der. Evet, yol gösterirler. Fakat kendi taraflarına. Tâ ki seni de kendileri gibi etsinler. Ama o kimse ki kendinden geçmiş, kendini tamamıyla faniliğe vermiş, kendi bakımından ölmüş, Hak bakımından zinde, gayrıdan tamamen el çekmiş, yok olunca da Hakk’ın aleti (vasıtası) olmuştur. Aydınlatma ve yol gösterme bunların işidir.

3185

Kimin nefsi Hakk’ın elinde alet olursa, Halik-i Teâlâ Hazretleri halka dersi ondan verir. Böyle bir kimseyi bulursan, eşiğine sıkı sarıl! De ki: Bu kulun sana isteklidir, canıgönülden sana âşık olanlardandır. Ona değer vererek yönel! Umulur ki seni dergâha doğru götürür. De ki: “Lütfen beni de o köşkten, o cennet bağından mahrum etme.”

3190

Hasret ve arzuyla dolu olan bu kuluna o hesapsız hazinelerinden bir miktar bahşeyle!

O kimse ki onda Hüda’dan başkasına şahit olunmaz, o, cisim de olsa mabuttan başkası değildir. O cisme bakma ki o, dünya işleriyle meşgul değildir. Onun gönlünde dolaşan yalnız Hak’tır. Artık ondan meydana gelen davranışları ve sözleri ondan bilme! Çünkü o benzersiz varlık Hakk’ın aleti olmuştur. Davranış kişiden meydana gelir, aletten değil. Bu yüzden, velinin her davranışını Hüda’dan gör.

3195

Böyle bir kimse sana şeyh olursa diyecek yok. Böyle olmazsa sana düşmandır. O yolunu yitirmiş şeyh, kendi gibi seni de yoldan çıkarır. Kendisi batmıştır. Sana malı nereden verecek? Kendisini sahtelikle muhteşem gösterir, fakat içten içe iflas etmiştir. O iflas etmiş adam gibi ki her sabah bıyığına kuyruk sürerek yağlardı ki onu görenler yemek yemiş desinler, karnı tok sansınlar.

3200

Bir cömerdin sofrasına rastlar da “Buyurun, yemek yiyelim.” derlerse, iştahım yok, karnım tok diyebilsin ve dudaklarındaki yağ bulaşığı da bunun şahidi olsun. O ham ve sersem adam kendini her gün böyle tok gösterirdi. Evinin rafında bir kuyruk parçası saklar, her sabah dudaklarını onunla bulaştırırdı. Bir gün kazara bir kedi onu kaptı, kaçtı. Kadın ve çocuklar ardına düştüler, tutamadılar.

3205

Bu esnada adamcağız, büyüklerden oluşan bir toplantıda sohbet ediyordu. Evinde bir hay huy, bir kıyamet koptu. Şuradan geldi, buraya gitti derken çocuğu babasına koşarak:

(SAYFA 129) “Baba dedi annem kuyruğu kediye kaptırdı, tutamadı, kedi kuyruğu yedi. Bundan sonra bakalım kendini tok göstermek için dudaklarını neyle yağlayacaksın?” Çocuğun bu sözüne toplantıda bulunanlar gülüştüler.

3210

Adamcağızın hâline yürekleri yandı, birleşerek ona yardım yapmaya karar verdiler. Ona da her türlü yemekten göndermeye ve sofralarına davet etmeye başladılar. Sırrı meydana çıkarak toplum önünde utandıysa da açlık zahmetinden kurtularak nefis yemekler yemeye başladı. O içi temiz adam açlık belasından kurtuldu, derdinin dermanını buldu. Çoluk çocuk nefis yemeklerle karınlarını doyurur oldular. Ve Hakk’a şükrettiler.

3215

Kendi de diyordu. “İhtiyacım meydana çıkalı, gamdan, kederden kurtuldum. Lanet olsun o saygıya ki o yüzden kendimi berbat, çocuklarımı perişan etmiştim. O saygı yüzünden daimi azap içindeydim. Çok şükür kurtuldum, tatlı geçime erdim.” Dünyadaki yalancı şeyhler de böyledir. Kendini büyüklerden gösterir. Der ki: “Ben öyle âlemdeyim ki hududu yoktur, cennet kadar güzeldir. Sonsuzdur.

3220

Gönlümdeki hazine tükenmezdir, Allah tarafından pak ve ebedi bir ruha ulaştım.” Bunu söyler ama onda bunlardan hiçbiri yok, o kıymetli madenlerden bir pula bile sahip değildir. Eğer onda bu yüksekten atıp tutmalar olmasaydı, gönül ehlinin nuru ona da erişirdi. Eğer aczini itiraf etseydi, o cömertlerin sofrasından ona da nimetler verilirdi. Böyle yalan sözler yüzünden mahrum ve şekli ve şemaili nursuz kaldı.

3225

Mümin onu simasından tanır, davranış ve sözlerinden bilir ve anlar. Fakat cahil onun tuzağına düşer. Âlim o dereden atlar geçer. Temyize muktedir olan (ayırt edebilen) onu bilir, evinden köpek kovar gibi kovar. Mümin hem zekidir, hem ölçüp biçebilir. Din hususunda bilgili ve dikkatlidir. Çünkü içinde ilahi nur vardır. O nur asla Hüda’dan ayrılmaz.

3230

Hakk’ın bu tarafa (dünya halkına) saçtığı nur, bunlarda ziyana uğrar mı? Cisimler yok olur fakat ilahi nur yok olmaz.

Güneşin saçılan nurunun dünyada onun bunun evine girdiği halde güneşten bağının kesilmemesi, daima onunla beraber bulunması, güneş nereye gitse beraber gidip, güneşin ardından ayrılmadan koşması gibi cisimler yok olduklarında ebedi nur da Hakk’a gider.

3235

Bu evler sonunda harap olur. Güneşin ışığı güneşle beraber kalır. Müminlerin cisimleri de böylece o saçılan nurdan kuvvet alır.

Onları birbiriyle kardeş bil, çünkü hepsi o güneşten hayat bulmuş, o nurdan dolmuştur. İşte bundan dolayı müminleri bir vücut bil, çünkü birdir, iki değil. Din nurundandır. O ki (mümin) Allah’ın nuruyla görür, onun körler gibi eğri büğrü gitmesine imkân kalmaz. (SAYFA 130)

3240

Allah’ın nuruyla bakan göz hiçbir şeyi yanlış görmez, o gözden bir şey gizlenemez. Bu kavmin (müminlerin) yakınlıkları esastır (ezelidir). Böyle yakınlık yok olur mu? Mecazi nispetler (dünyevî dostluklar) kesilir gider. Mahşerde birbirinden ayrılırlar. Belki dostlukları düşmanlığa dönüşür ve ‘’senin dünyadaki uğursuz sohbetinden dolayı ebedi hazine bana örtük kaldı’’ diyerek birbirlerine kahır ve sitem yağdırırlar.

3245

Fakat o dostluklar ki Hak içindir, onda pişmanlık ne gezer? Çünkü onlar hep birbirine hayırlı idiler, orada (mahşerde) da birbirine yardım ederler. Resulü Ekrem efendimizin “Cemaat rahmettir.” buyurması böyle birleşmeler içindir ki kimse yoldaşını mahzun bırakmaz. Kaygısızca birlikte yollarına devam ederler, birbirini menzile kadar götürürler. Devamlı dostluk takvanın aslıdır. Müttekilerin dostluğu Allah içindir.

3250

Denizdeki balıklar gibi sonuna kadar bir makamda bir yuvada beraberce yaşarlar. Cansız, cisimsiz insanlık tarafına giderler, nur-ı Hüda gibi saf ve artniyetsizdirler. Ölümsüz, fani olmayan bir hayat ile dipdiridirler, başsız ve ayaksız mutlak nurdurlar. Denizdeki balıklar nedir ki? O şahlar, denizin kendisidir. Onların dalgasından yüz cihan meydana gelir. O cihanlardan, bu tarafa (bu dünyaya) bir koku gelse dünya yüzlerce şeref kazanır.

3255

Bunun sonu yoktur. Dudaklarını yum da dudaksız, damaksız, ağızsız şeker çiğnemeye bak! Çünkü Hakk’ın sözü tatlı şekerdir. Ondan herkes yiyemez (herkese nasip olmaz). Sen söyleme, senin yerine o söylesin! Ondan iyi bedel olur mu? Onun sözünde pek çok maksatlar vardır. Dinlemek, söylemekten iyidir. Çünkü dil de kulaktan aldığını söyleyecek. Öyleyse sözün gelirini kulaktan bil! Harcama gelirden yapılır.

3260

Gelirin harcamadan iyi olduğu en baştan belli olunca geliri tercih etmek lazımdır. Söz masraftır. Dinlemekse gelir ve tasarruftur. Bu yüzden masraf gelirin mahsulü olur. Öyleyse canıgönülden asıl tarafına yönel! Oraya dön! Eğer “İrciî”1 nidasını işitmiş isen, neden asıl tarafına gitmeyeceksin? Eğer aslı tercih ettinse, bir işaret göster ki ben de asla kavuşmuş olduğunu bileyim.

3265

Bunu kavradıysan, ey yolcu bütün gelir tarafına ehemmiyet ver! Bu dilden çıkan her şey, ziyandır, kulağını o tarafa ver ki diri kalasın! Dil varlıktan harcar fakat kulağın yoksulluğu aşikârdır. Bütün varlıklar yoktandır. Eğer Hakk’a talipsen, bunu (bundaki sırrı) anla! Tâ ki bilesin, bu gelir, o masraf gibidir. O gelirde böyle yüz masraf toplanmıştır. (SAYFA 131)

3270

Her kim bunu samimiyetle dinlerse, gerek inkârcı olsun gerek hilebâz onun canı Hakk’ın nuruyla nurlanır, yol arayanlara yâr ve kılavuz olur. Ey emir! Bu, emirlerin nasibi değildir. Eğer senin de arzun varsa ölmeden evvel öl. Bu emirlikten öl (kurtul) ki sultan olasın. Şimdiki cismin o vakit baştanbaşa can olur.

3275

Bu kararsız varlıktan kurtulduğun zaman ölümsüz bir hayat ile zinde olursun. Bu varlık o varlığa perdedir. Bunda kalmak onun için yokluktur. Haydi! Kendinle kalma ki kendine kavuşasın! Eğer sonuna kadar bunda kalırsan, tüh sana! Bu varlık nefistir, o varlık Allah’ın nurudur. Onu kendi kendine iyi ara! Eğer bu aramakla o menzile erişirsen, zararsız kâra erersin.

3280

Birbiri içinde kat kat keselerin sonuncusunu aç da bak! Gör ki içinde ne inciler gizlidir! İyi bak ki açıkça göresin. O son varlık Hüda’nın nurudur. Eğer sende vefa varsa o varlığa talip ol! İyi bil ki diğer varlıklar da onların hayatı da o gizli nurdandır. Nasıl vücut can ile diri ise, can da canan ile diridir.

3285

Hayatı o nurdan iste! Çünkü can da cihanda o nurla ayakta kalır. Çünkü o asıldır, iki âlem onun yansımasıdır. Yansımayı bırak!

Mertler gibi hakikâte talip ol! Tâ ki onunla ebedi zinde olasın, bu iyi kötü dünyasından ebediyen kurtulasın. Çünkü bu hayat herkeste emanettir. Emanet için ebediyyet düşünülemez. Hakk’a talip ol ki hayat bulasın, Hakk’ın civarında daimi nur olasın.

3290

Bu başı verirsen o nur sana baş olur. Nasıl ki bakır kimya ile altın oluyor. Varlığın onun nuruna karşılık olur. O vakit hem sen olursun, hem sen olmaktan çıkarsın. Sen değilsin, çünkü bakırın altın olmuştur. Sensin, çünkü cevher olan aynı katredir. Değil mi ki meni rahimde cenin olarak ay parçası gibi çocuk oluyor; tuzlaya bir kurt düşünce, ne kadar pis ve murdar olursa olsun

3295

sonunda tuza dönüşerek temizlenir. Bunlar da hem odur, hem o değildir. Dünyada bunun benzeri pek çoktur. Âdemin de itaat ve ibadet sebebiyle küfrü, sonunda bütünüyle din olur. Karanlık ruhu nura dönüşür ve bu kadar çirkin iken hurileri de imrendirecek kadar güzelleşir. O kimse ki naz ve niyaz yüzünden Hakk’ın nazı olur. O, herkese naz etse layıktır.

3300

Onun nazı Hakk’ın nazıdır. Çünkü o, yok olunca açıkça Hak olur. Bundan dolayı Hakk’a kavuşmuştur. Eğer benden başka ele yapışacak kimse yok derse doğru söyler. Mansur bundan dolayı açıktan “Ene’l Hak” dedi. Çünkü kendinde Hak’tan başka bir şey yoktu.

(SAYFA 131) O “Ene’l Hak”kı ondan zannettiler de onun için astılar. O sözde Mansur kusursuzdu. Ona yapılanlar hep zulüm idi.

3305

Çünkü onun dudaklarında söyleyen Hak idi. Hak onun simasında tecelli etmişti. Ruhu zinde olanlar onu Hüda’dan gördü. Ruhunda o zindelik olmayan onu nerede görecek? O zamandan bu zamana kadar müminler ona rahmet okurlar. O “Ene’l Hak” Hak’tandı, ondan değildi. Halk körü körüne ona hücum etti. Yanlış bir zanla ona saldırdılar, suçsuz bir padişahın kanını döktüler.

3310

O, bir cübbe, Hak da o cübbede bir şahıs gibidir. Suçu cübbeye atfetmek aykırı bir harekettir. Hakk’ın sözünü herkes nerede anlayacak? Her ne kadar Hak ona çok kelam söylerse de.

Notlar

  1. Fecir suresi 89/27-30 Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (seçkin) kullarım arasına katil ve cennetime gir.
Önceki makale
Makale 49
Sonraki makale
Makale 51

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.