Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Bu makale şunu beyan edecektir:

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz (Âşıkla maşuk bir vücut olur). Nitekim bir şair demiştir: “Ene min ehva ve min ehva ene” “Ben aşığım, maşukum da kendimdir.” Mecnun’a aşkın ateşi üstün gelmişti. Doktoru dedi ki: “Kan aldırmak lazımdır. Mecnun fassadın (kan alan cerrah) yanına gitti. Cerrah, neşterini vuracağı sırada bağırdı ki: “Sakın, Leyla’nın kanını dökme ki ben aşkta bütün Leyla kesildim (aynı Leyla oldum).” Mansur da aynı sebeple “Ene’l Hak” demiştir, Bayezit de buna binaen “Leyse fi cübbeti sivallah – Benim cübbemde yalnız Allah vardır.” demiştir. Hazreti Peygamber de “İza temmel fakru fehüvallahu”1 buyurmuştur.


Mecnun, Leyla’ya şunları söyleyen bir mektup yazmak istedi. “Ne kadar gamsızsın, ne çok nazlısın, ateşinle sineleri yakarsın, serkeş olduğun kadar da kindarsın.

6035

Âşıkların kanına susamışsın, tanıdıklarından yabancı gibi ürker, kaçarsın!” Gözler onun yüzünün hayaliyle dolu, âşıklar ona can feda edercesine talip oldukları hâlde o, hepsini de terk edip ancak kendine âşıktır. Herkes, huzurunda can verse, alaycı bir gülüşle karşılar. Yüreklerde merhametsizce derin yaralar açar, nazı da cevri de inatçılığı da sınırsızdır. Garibi şu ki:

Âşıklara yine onun ayrılığı, kavuşması gibi makbuldür oluyor. Fasıklara şarabın makbuliyeti gibi.

6040

Tatlı zevkler onlara ayrılıktan yüz gösterir. Acılık ve hoşnutsuzluk da karşılaşma zamanlarında ortaya çıkıyor. Onun aşkı âşıklarına yakınlık ve kavuşma olmuştur, hayali, hakikâtlere tercih ediyorlar. Âşıkların malı, mülkü aşktır, cümlesi de noksan oldukları hâlde kemal sahibi olmuşlardır. Artmayı, eriyip akmakta bulurlar, can kumaşını noksanlık tezgâhında dokurlar. Âşıkların hayatı fani olmaktadır, şahlıkları, bendelikleridir.

6045

Dünyada aşk, aklın aksinedir. Onun temayülleri bununkinden başkadır. Akıl, övünmeye neden olan şeylerle iftihar eder, aşk bunları ar sayar. Perişanlık onların baş tacıdır.

Akıl, tam bir medeniyete kavuşmak ister, bilakis aşkın aradığı, harap olmaktır. Akıl, vücudun ve sıhhatin üstüne titrer, aşk rahatı mihnette bulur.

6050

Bir kelime ile akıl ne isterse, aşk onların hepsinin aleyhindedir. Akıllıya göre makbul olan her şey, âşığa göre reddolunacaklardandır.

(SAYFA 233) İyi bil ki akıl aşkın zıddıdır. Bundan dolayı aralarında dostluk bulunamaz. Belki birbirlerini eleştirirler. Değil mi ki zıtlardır, tabiatıyla düşmandırlar. Bu mütalaaların sonu gelmez. Onu bırak da Mecnun’un mektubunu anlat!

6055

Evet! Mecnun mektubunu yazmaya ve derinindeki hâli kalemiyle ifadeye başlamıştı. Fakat aşkın coşkusuyla birdenbire fikir değiştirerek yazdığına, yazacağına pişman oldu. Kalemi kaldırıp attı. Dedi ki: “Onun hayaliyle gözlerim dolu, ismi dilimde daima ve elimde olmadan söylenip duruyor. Zikri, fikri dilimden ve gönlümden bir an kaybolmuyorken, ben bu mektubu kime yazıyorum? Bir an onsuz olmadığım hâlde ben kime söz söylüyor ve kimden visal istiyorum?

6060

Canla ten gibi daima beraber bulunuruz, ayrı değiliz. Bundan dolayı, kendime sahip olup şaşkınlıktan kurtulayım.”

Gene bir gün aşkın hararetiyle zavallının sağlığı kaybolmuştu. Tabibe giderek hâlini anlattı: “Dedi ki: Yanıyorum, hastalığım neyse bana bir çare bul! Doktor, kan galabesidir, cerraha git de biraz kan aldır! dedi. Mecnun hemen fassada (cerrah) müracaat etti. Tâ ki kan aldırsın da hastalığı geçsin.

6065

Vücudunu istila eden ateşin bu suretle geçeceğini ümit ediyordu. Fassat, Mecnun’un kolunu tuttu, neşterini vuracağı zaman, kolunu çekerek feryat etti ki: “Ey maharetli üstat! Bırak! Cahillik edip de bu kanı akıtma! Akıllı isen benden elini çek! Zira haksız yere Leyla’nın kanını dökeceksin, zavallının ne kabahati var?”

6070

Cerrah dedi ki: “Nerede Leyla? Uyuyor musun? Yoksa cin çarptı da sara mı tuttu?” Mecnun dedi ki: “Ey usta! Burada hayal nerede? Sen âşıkların hâlini hayal tasavvur etme! Benim vücudumda Leyla’dan başka kimse yoktur. Vücudumu dikkatle yarıp açsan Leyla’dan başka bir şey bulamazsın! Ben, bu surete girmiş, Leyla’nın tâ kendisiyim. Benden akacak kan, Leyla’nın kanıdır.” Cerrah, Mecnun’dan bunları dinledi, Mecnun’un aşkının tabiatından ona da bir ateş erişti.

6075

Neşteri bıraktı, o anda o da Mecnun gibi bir Mecnun oldu, o da sevgilisini aramaya başladı, içine düşen ateş onu yaktı, o da Mecnun gibi dağlara, sahralara düştü. Aşığın sözü, insanı âşık eder. İnsan dağ kadar metin olsa bir saman çöpü gibi kaldırır atar. Akıllının sözü, akıllı; cahilin sözü (sohbeti) cahil eder. Zahidin sohbeti de elbette ki şahsı onun gibi zahit eyler.

6080

Öyleyse, cihanda güzide insanlardan dost edin ki halkın yüksek tabakasından olasın. Tâ ki onun himmetiyle herkesten yüce, Mesih gibi semalarda serdar olasın. Dünyada âşıktan başkasını arama (başkasıyla dost olma). Tâ ki onun feyziyle semalarda uçasın! Mahlûkların en güzidesi âşıktır. Zahit o yakınlığı, o mertebeyi nerede bulacak? Zahitler yollarını yürüyerek katederler, âşıklar uçarak. (SAYFA 234)

6085

Zahidin asırlarda kazandığının birçok mislini, âşıklar bir anda kazanır. Mecnun’un aşkı aradan ikiliği kaldırınca o şaraptan güç alarak vahdet sarhoşu oldu. Gayrı iken aynı Leyla oldu. Leyla’ya söyleyeceklerini kendine söyledi ve onun tarafından da kendini dinledi. Leyla, canı gibi onun vücudunun parçalarına sirayet etmiş, aşk şarabıyla ebedi sarhoş idi. Mecnun’a aşktan dolayı o hâl gelince, evvelce ayrı olan iki vücut bir oldu.

6090

Muhabbet iksiriyle iki vücut bir olunca, Leyla’yı kendinden ayrı görmemeye başladı. Şimdi söyle bakayım: “Mecnun’un aşkı böyle olursa, Hakk’ı açıkça gören veliyyullahın aşkı sence nasıl olur? Bunları birbirine kıyas et, akıllıysan bu iki aşk arasındaki farkı gör! Aşk gelince birden başka şey kalmaz, yakin gelince gönlümden şüphenin yok olduğu gibi. Vahid-i hakikinin aşkı seni adet külfetinden kurtarır, baştanbaşa aşk olursun.

6095

Saf ayna gibi olan kalbinde cemal-i Muhammedi’den (s.a.v.) başka şey göremezsin. Muhammet Mustafa’yı (s.a.v.), “Sakın, Hak’tan başka bilme! O, zahiren, bâtınen nur-ı Hak’tır. Dikkat et! İşte “Ene’l Hak” budur. Çünkü onun inananları kendinde Hak’tan başkasını görmedi. Kendi nakşını vücut sahifesinden sildi. Nihayet kendini görmedi, Hakk’ı gördü. O canların canı aynada bensiz ve sensiz cilve ederek yüzünü gösterir.

6100

O bensiz benlik sebebiyle içinde her şey bir olur. Hatta iç ile dış da. Artık zıt ile benzer de bir olur, vahdetin olduğu yerde şaka ile ciddi hükümsüz, farksız kalır. Zahirde, bâtında Hak’tan başka kimse kalmaz, Hüda kendini kendi sena eder. Gözünü açar da mana kulağıyla dinlersen, “leyse fiddari sivallah”ı2işitirsin! Aşk, seni adetten vahdete götürür, çokluk perdesini yırtar.

6105

Aşk, ister hakiki ister mecazi olsun, aşığı vahdet canibine kılavuzlar. Sende gerçekten aşk varsa, aşkın ister Hüda’ya olsun, ister bir insana olsun, sefa ve menzil itibariyle farksızdır. Her ikisi de aynı neticeyi verir. Çünkü aşkta, aşktan başka şey yoktur. Niyet ve isim onun çeri çöpüdür. Niyet ve ismin sonu varlığa son olur. Mest olup orda batıp kalan âşıkta nişan olmaz.

6110

Rehber, yalnız aşktır, mutluluk aşktan ibarettir, cennet ve kevser de bizzat aşktır. Aşk gelince irade gider. Aşk deryasının dalgaları, seni istediği yere yuvarlar durur. O deryada niyetin eseri yoktur. Onun dalgaları arasında yüzlerle cihan yuvarlanır. Sel ve ırmak suyu üzerindeki çöpün hâli neyse, kendini aşkın elinde öyle (meslubu’l-irade-iradeden soyutlanmış) bil! Aşkın elinde alet olanın, aşk sarhoşluğu ile başından ayağından haberi olmaz.

6115

O, muhakkak mazhar-ı yezdandır. Dıştan ten görünürse de hakikâtte candır. Sureti (cismi) Hakk’ın elinde alettir. Ondan ne vücuda gelirse o hâletten (alet olmasından) bil!

(SAYFA 235) Cihanda gerçek kutup odur, yer gök onun hükmündedir. Halka kendilerini şeyh ve mürşit göstermek için aşkı alet edinenler de vardır. Halet olan aşk yanında (aşk-ı ilahi yanında) alet olan aşkın ne değeri vardır?

6120

Aşk-ı Hak, şahsı Hakk’ın elinde alet kılar. Irmak suyu üzerindeki çöp gibi. O su, o çöpü yuvarlaya yuvarlaya her tarafa götürür, durmaksızın sürükler. O kimse ki hakikâten âşıktır, perde arkasında gizlidir, üzerine kilit vurulmuştur.

Ahmaklık edip de o cahil (sahte âşık) yanına gitme! Boş dağarcıktan ne alabileceksin? Müflis dilenci sana lokma verebilir mi? Kendi aç olan, seni yemeğe davet edebilir mi?

6125

O, ırmak gibi görünse de seraptır, lafazanlığına aldanarak semtine uğrama! Onun yanına gitmekle kıymetli vaktin zayi olmasın, taşa sırları söylemek gibi… Özetle, lafa aldanıp da herkese teslim olma! Çünkü davalar ekseriyen laftan ibaret olur. Her kaynayan kazanın yemeğini yeme! Çünkü hepsinde pişen yemek bir olmaz. Kimi pilav, kimi paça, kimi işkembe, kimi mumbar…

6130

Bunun gibi, her dükkânda şeker arama! Her sudan tulumunu, kırbanı doldurma! Suların hepsi de görünüşte saf sema gibi berraktır. Fakat her birinin tadı başkadır. Kimi tatlı, kimi tuzlu, kimi acıdır. Öyleyse çeşitlerine bak, acıyı tatlıdan ayırt et, renge aldanma! Suları, her birinin tadını tatmak suretiyle ayırabilirsin!

6135

Bunun gibi, dini de zevk yolundan ara! Namazda, niyazda şevkte ara! Her kim imanından zevk duymazsa, günah içinde boğulur kalır.

Notlar

  1. Fakirlik tamam olduğu zaman o Allah’tır.
  2. Evde Allah’tan başkası yoktur.
Önceki makale
Makale 82
Sonraki makale
Makale 84

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.