Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Bu şerh, şunu açıklayacaktır ki şu şerefli “ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî”1 ayet-i kerimesi gereğince yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler. Bütün eşya, tespih ediyor olunca, “rebab”ın da tespih edenlerden olması lazım gelir. Çünkü rebab da bir şeydir. Şu kadar var ki onun tespihini ancak gönül ehli olanlar (ruhaniler, arifler) duyar. Ehl-i zahir ise onu çalgı ve eğlence kabilinden dinlerler.

Bu makale, şunu da anlatacaktır ki “Allâhu nûrus semâvâti vel ard”2 ayet-i kerimesi gereğince; bütün eşya, Cenabı Hakk’ın nuru ve parıltısıyla doludur. Daha doğrusu, Cenabı Hak’tan başka hiçbir şey mevcut değildir, bütün varlık ondan ibarettir.

Şu kadar ki Hak Teâlâ Hazretleri kemal-i gayretinden tılsımcılık ve gözbağcılık etmiştir. Bundan dolayı yakınların en yakınını, biz, uzakların en uzağı görür ve açıkta olan hakikâtleri gizli sanırız. Hâlbuki onlar, meydana gelişlerindeki mükemmelliklerinden dolayı (son derece açıkta olduklarından) saklı ve gizli görünmektedirler.

Bu makalede şu da söylenecektir: “Küntü kenzen mahfiyyen…”3 Hadisi kutsisi delaletiyle, bütün varlık aşktan ibarettir, bütün âlem aşktan doğmuş, aşktan vücuda gelmiştir. Hayır, şer, fayda, zarar hülâsa her şey talepten (muhabbetten) hâsıl olmuştur.

Talep olmasaydı hiçbir şey vücut bulmazdı. Talepler de aşkın parçalarındandır. Bundan dolayı, kesin bilgiyle bilindi ki “Âlem, aşktan vücuda gelmiş ve aşk ile ayakta durmaktadır.” Nasıl ki demişlerdir:

BEYİT
Ger aşk nebûdi u gam aşk nebûdi
Çendîn suhan-i nagz ki gofti ki şenûdi?

Tercüme: Eğer aşk ile aşkın gamı olmasaydı, bu kadar güzel sözleri kim söyleyecek ve kim işitecekti?


Rebabın iniltisinden, sesinden her türlü aşk nüktelerini dinleyin. Daima inleyerek ve seslenerek der ki ‘’Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi! Yaratan ve benzersiz olan sensin, her istediğini yardımcıya muhtaç olmadan yaratırsın. Bu dünyayı bizim için yarattın. Ve üzerine gönül cezbedici nakışlar çektin. Gayretinle bağlar icat ettin ve cümlesini ‘İrem bağları’ gibi süsledin. (SAYFA 4) Gül, meyve, yaprak ve ağaçlardan her birine kerem ederek yiyecek ve giyecek verdin. Nar, elma, servi ve çınardan her birini sevgiliyi giyindirir gibi süsledin. Bahçelerde, bağlarda, gülşenlerde her tarafa çeşmeler, ırmaklar akıttın. Göklere, kalemsiz, fırçasız güneşten, aydan ve yıldızlardan yüz çeşit işaretler nakşettin.

10

Hepsinde birçok tesirler yarattın, her birine bir türlü meşguliyet ve vazife verdin. Yıldızlardan kimi ululuk bahşeder, kimi küçüklük eriştirir. Onlardan vakit vakit doğum, ölüm gibi sevinç ve keder verici, uğurlu ve uğursuz şeyler ortaya çıkar. Hepsi de senin saltanatının hizmetçileridir ki iyilik ve kötülüğe senin emrinle giderler. Her birine bir çeşit hediye bahşetmişsin! Hakikâtte ise senden gayrısı mevcut değildir.

15

Gözü olan herkes açıkça görür ki zahirde ve bâtında senden gayrı kimse yoktur. Yerde ve gökte ancak seni görür ve bütün uğraşı senden ibaret olur. Bu dünyadan başka bize görünmeyen ne dünyalar vardır ki kıyaslanırsa, onlar birer derya, bizimki bir damladır. O cihanlar asıl, bizim cihanımız onların çok da önemli olmayan bir parçası gibidir. Bu cihan sınırlıdır. Onların ucu bucağı yoktur. O beka cihanlarından ayrı düştüm de bu fani dünyada onun için ağlarım.

20

Beni lütfuyla bu hicrandan kurtarsın, tez vakitte gene visaline erdirsin diye, işte rebab, inlerken nağmelerinde böyle yüz binlerle tespih terennüm eder, dilsiz olduğu hâlde Hüda’yı gizli gizli zikreder ve o zikri ariflerden başkası işitemez.

Eğer Hüda seni de (yefgahune) anlayanlar sırasına koyarsa eşyanın tespihlerini o vakit ayanen görür ve duyarsın. Cenabı Hak buyuruyor ki: “Ey zahir âlimleri, sırların açıklamasını benimle ilimde ileri gidenlerden başkası bilemez.”4

25

Şundan dolayı ki “Onlar, benim nurumla yaşamaktadırlar”. Her ne kadar tendeki can gibi gizli iseler de âlemde eminlik ve sağlamlık bulmuş olanlar o mertlerdir ki cümlesi de gönülden Hakk’a vasıl olmuşlardır. Onlarda kıl kadar varlık yoktur, hepsi de yokluk tarafına yönelmişlerdir. Zaruri ölümden evvel ölmüşler, pılıyı pırtıyı toplayıp yokluk tarafına götürmüşlerdir. Bunlar o sultanlardır ki kendilerinden geçtikleri için Cenabı Hak, ilmini onlara ihsan etti ve onların üzerinden uyguladı.

30

Bunlar, Cenabı Hakk’ın zat ve sıfatından dolayı fani ve ilm-i ledüne maden olmuşlardır. Bunlardan başkasını cahil bil! Her ne kadar kılı kırk yararlarsa da zahir uleması bu ilimden mahrumdur. Çünkü onların uğursuz nefisleri ölmemiştir. İnsanlar, ilm-i kesbiyi (gayretle elde edilen ilim) vakit vakit hemcinslerinden öğrenmişler, bayağı dünyanın servet ve makamı için zahmet çekerek her biri zevkinden olmuşlardır.

35

İlmi ancak halkı avlamak, rütbe ve makam, mevki kazanmak maksadıyla öğrenmişler, kuyunun dibine dalmışlar, orada kalmışlardır. Bunların dış görünüşleri doğan gibi gösterişlidir. Fakat hakikâtte bunlar kedi gibi fare avcılarıdır.

(SAYFA 5) Öyleyse, bunlara doğan deme, kedi de! Çünkü kedi tabiatlıdırlar. Onların avı faredir. Kedi cinsi, damlarda ve dallarda sürekli kuş tutmaz. Ey hüner sahibi, şekli bırak da manaya bak! Ve onları kedi say!

40

Hülâsa, onlar doğan olamaz, olsa olsa kedi olurlar. Çünkü daimi avları faredir. Zahir âlimleri, Kuran’ı güçlerinin yettiği kadar tefsir ve takdir etmişlerdir. Bâtın âlimleri de tefsir etmişlerdir. Hakk’a yakinen iman eden bunlardır. Her türlü anlamı ve yorumu bilen, ancak Cenabı Hak’tır. Ondan başka hiçbir kimse bunu bilemez. Zahir âlimleri öyle zannederler ki evliya, Hakk’ın gayrıdır. Hakikâtte onların nur-ı mutlak olduklarını anlayamazlar.

45

Hak Teâlâ Hazretleriyle velileri arasına ikilik sığmaz. Burada benlik ve senlik yoktur. Her müfessir kendi bilgisine itimat ederek iktidarının derecesine göre Kuran’ı tefsir etmiştir. Fakat bu tefsir (rasihunun tefsiri)5 ondan ayrıdır: O, cisim; bu, candır. Kuranı Kerim’in her ayetinde bâtıni manalar vardır. Her müfessir bir bâtına kılavuzlanmıştır. Zahir âlimleri, üçüncü kademeden ileri gidemedikleri hâlde,

50

bâtın uleması, yedinci kademeye kadar ilerlemişler ve hakikât bunlar tarafından keşfolunmuştur. Bunlara açıklanan sırlar, lisanla anlatılamaz. Halk, ancak onun adını duyabilir. Suretten geç, yüzünü mana tarafına çevir ki dostu düşmandan ayırt edebilesin.

Biliniz ki hisleriyle hareket eden âlimlerin ellerine gayb nurundan bir şey geçmemiştir. Çünkü onların hisleri naridir, gizli sırları nasıl anlayabilirler?

55

Nârî olan kulaklar için eşyanın tespihlerini işitmeye imkân yoktur. Halkın bütün hisleri nârîdir. Bundan dolayı benzersiz yaratanın güzelliğine karşı perdelidirler. Hepsinin de şehvetleri ve zevkleri nârî, canları ebedi ruhla ilintisizdir. Taatle ihlâs, bizim bakır ruhlarımızı altın edecek kimyalardır. Yüzünü samimiyetle ve tamamen Bari-i Teâlâ Hazretleri yönüne döndürürsen, nârın nur olur.

60

Veyahut Hak erlerinden sana bir armağan (bir himmet) ererse cismanilikten kurtulur, saf nur olursun. Onların bakışlarıyla nârın nur olur, her dikeninden yüzlerce gülistan ortaya çıkar. O ihsan sayesinde (abdal) zümresine dâhil ve binişan olarak “gayb erlerine” kavuşursun, yerde, gökte ne kadar mevcudat varsa, zerrelerinin tespihlerini aşikâr olarak işitirsin, gözlerin perdesiz olarak Hak Teâlâ Hazretlerini görür, vücudunun her zerresinden yüzlerce güneş parıldar.

65

İnsan, cin, huri, melek iki cihanda da seninle var olur. Bendelikten kurtularak sultan, cisminden soyutlanarak saf can olursun.

Bu bahsin haddi ve payanı yoktur. Geri dön de tekrar rebab ile demsaz ol!

(SAYFA 6) Artık ona kulak ver, Hüda’nın zikrini onun iniltilerinden dinle! Bunu Cenabı Hak kendi kelamında buyurmuştur ki “Her şey, canıgönülden bizi tespih eder.”6

70

Yaş, kuru, engin, yüksek yani her şey onu tespih ederse, şüphe yoktur ki rebab da onun parçaları da bir şeydir. Gerçi rebab görünüşte bir tek şeydir. Fakat onun birçok parçadan oluştuğu malumdur. Rebab terennüm ederken parçalarından her birinin ayrı ayrı zikir ve tespihlerine kulak ver! Eğer ruhunda gizlenmiş bir kulağa sahip değilsen, ondan alelade bir ses, bir çığlıktan başka bir şey duyamazsın.

75

Rebab, inlemeleriyle der ki: “Biz testilere benzeriz, sen sefa deryasısın! Bizim canımız sana bağlıdır. Ey canların canı!

Bize cemalini perdesiz olarak göster. Biz, seninle doluyuz, fakat sen bizden gizlisin, lütfunla bu gizliliği bize açıkça göster.”

Rebab, gece gündüz, yürekten böyle âşıkâne feryatlar eder. Ve bundan hiç zahmet ve yorgunluk duymaz. Balık denizin suyundan doyar, usanır mı? Arslana, avlanmadan bıkkınlık, usanç gelir mi?

80

Çünkü balığın hayatı su iledir. Susuz kaldığı zaman acı çeker, hatta ölür. İşte rebab, dilsiz ve harfsiz olarak ehl-i sefaya böyle yüzlerce çeşit ince sözler söyler. Aşka dair sözlere nihayet olmadığı hâlde o, bu deryayı kucaklamış, kuşatmıştır.

Kâinatta ne varsa, alt, üst, gök, yer, ön, arka tamamen ve yalnız aşktan vücuda gelmiştir. Aşağı, yukarı, yer ve gök hep aşkın mahsulüdür.

85

Şu hikmete binaen ki Hak Teâlâ Hazretlerinin varlığı biline. Cenabı Hak, hadisi kutsisinde “küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü en urife fehalektü’l-halka lien uraf”7 buyurmuştur. “Ben kâinatı kudretim ve ilmim zahir olsun diye yarattım. Benim emrimle yokluk bunun için var oldu, âlemdeki hadsiz hesapsız mahlûklar bu hikmetten dolayı yaratıldı. Yeni yeni ortaya çıkan bütün hadiseler benim emrimle vücuda gelmektedir.”

90

Mahlûklar cümlesinden dünyada vakit vakit oluşan gizli, açık şeyler yiyecek, içecek, giyecek, kadın, erkek, köle, hizmetçi hülâsa bunlara benzeyen her şey talep sonucu değil midir? Talepsiz vücut bulmaları mümkün müdür? İyi, kötü her şey talepten doğmuştur ve doğmaktadır. Kara, ak, mavi her ne varsa tamamıyla talep mahsulüdür. Şunu da bilin ki talep dediğimiz şey de aşkın bir parçasıdır ve aşkın çileleri içinde sonsuz değerler ve üstünlükler gizlidir. (SAYFA 7)

95

Talep, aşk deryasından bir damla veya madenden ufak bir parçadır. Şüphesiz, damla denizin aslıdır. Bundan dolayı talebin de aşkın aslı olması lazım gelir. Biliniz ki her ne varsa hepsi aşktan meydana gelmiştir. Aşkta kemale erenler için zeval yoktur. Hakikâtte aşk asıldır, âlem onun parçalarının bir sonucudur. Sen parçaların parçalarını bırak da asla talip ol! Tâ ki asıl gibi ebedi kalasın. İyi bil ki parçaların kalıcılığı yoktur.

100

Parçalar, gölge gibidir; gelir, geçer. Fakat asıl, güneş gibidir; yüksek ve daimdir. Sanat eseri, nihayet fanidir. Ancak onların görünmeyen sanatkârı sürekli ve ebedidir. Ne mutlu ona ki sanatkâra talip oldu da dünya için din suyunu döküp telef etmedi. Çünkü sanatkâr yanında, can için ebedi sefa, minnetsiz ihsan vardır. O sefa şarabının ve sarhoşluğunun baş ağrısı yoktur. Ona bir can veren, binini alır.

105

Orada yönü olmayan bir âlem seyredersin ki bu dünya onun yanında bir katre gibi kalır. O âlemde bu geçici hayat, ebediyyet kazanır. Bu vefasız dünyada ise, vefa, cefa ile şerbet, zehir ile nimet, ceza ile lütuf, kahır ile rahat, elem ile bir aradadır.

Notlar

  1. İsra suresi 17/44 Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey onu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
  2. Nur suresi 24/35 Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
  3. Hadisi kutsi, “Küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü en u’refe fe halektul halka li u’ref (Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı halk eyledim ki bilineyim.)
  4. Âli İmrân suresi 3/7 Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
  5. Derinlemesine ve hakikâtiyle anlayanların tefsiri
  6. İsra suresi 17/44 Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
  7. Hadisi kutsi: Ben gizli bir hazine idim bilinmeyi murat ettim ve bu halkı halk eyledim ki bilineyim.
Önceki makale
Yazılış Sebebi
Sonraki makale
Makale 2

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.