Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Sevgili, bağ, bahçe vesair gibi güzel şeylerin seyrinde insanın gördüğü güzellikler, bütün kendi iç güzelliğidir ki o gördüğü güzellikler onun maneviyatında zaten vardır. Onun maneviyatı her ne isterse Hak Teâlâ onu surete getirmiştir. Tâ ki kendi güzelliğini diğerinde seyretsin.

Bu makale şunu da açıklayacaktır ki: “Her kim ki nefsinden ve varlığından kurtulur, dünya ve ahiret, onun yanında aynı değerde olur. Çünkü o Hakk’ın nuruna amaçsız, ihtiyaçsız bakmaktadır. Her ikisi de Hakk’ın sanatıdır. Bundan dolayı onun yanında iki cihan bir olur. Nitekim Cenabı Mevlana buyurmuşlardır:

İn cihan u ân cihan yek gevherest
Der hakikat kufr u din u kiş nist

Meali: “Bu cihanla o cihan, bir cevherdir, bir asıldandır. Hakikâtte küfür, din ve mezhep ayrı değildir”

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur. Şu hâlde uyumsuzluk bakışta vardır. Seyredilen incide değil

Şunu da beyan edecektir ki: “Enbiya ve evliyanın gösterdikleri mucizeler, kerametler, hep aldırışsızlar içindir. Çünkü onlar kördürler. Söylenenleri ispat ve delillerle kabul ederler. Nasıl ki kör olanlar da böyledir. Mesela, güneşi görmedikleri hâlde deliller ve ispatlarıyla ve anlatıldığı kadarıyla kabul etmişlerdir ki güneş vardır. Fakat gören gözler için delile ihtiyaç yoktur. Ebu Bekir Radıyallahu Anhu görenlerdendi, Muhammet aleyhisselam’ın risalet davasına mucize istemeden iman etti. Ebu Cehil görmeyenlerden (kör) idi. Mucizeleri gördükçe inkârı arttı, kesinlikle doğrulamadı.”


(SAYFA 171) Görünüşteki bu güzellik, senin manandır. Canının ektiği tohumun belirmesidir. Sana her ne hoş gelirse, muhakkak ki o sensin. Kendi güzelliğine doğru gidiyorsun. Bil ki kendi güzelliğinin etrafında dolaşıyorsun! Senin güzelliğinin manası görüntü olmuştur.

4380

Şüphe etme ki dünya ve ahiretin nakışlarında sana görünen güzellik kendinsin! Şüphe ve kaygı tuzağından kurtulanlara göre dünya ve ahiretin güzelliği birdir. Çünkü eserin iyisi de, kötüsü de sanatkârdandır, birini yükselten, diğerini alçaltan odur.

Eserlerin tamamı –eski olsun yeni olsun- Hak’tan kaynaklanınca, âriflere göre bu cihanla o cihanın sanatları beraber olur.

4385

Yanlarında hiç farkı kalmaz, acısı, tatlısı eşit görünür. Mucizeler yabancılar içindir, haberdar olanlar için değildir. Çünkü arif, iyiyi, kötüyü; güzeli, çirkini daima Allah’tan bilir. Ona göre her gördüğü şey mucizedir. Fakat cahil kavim için böyle değildir. İnkârcılar, mucizeyi görerek iman ederler, mucizeyle Hakk’a dair kesin bilgi oluştururlar.

4390

Bilirler ki o Hak’tandır, Hak’tan başkası onu yapamaz. Ellerinin eriştiği şeyleri, Hak’tan değil, kendilerinden bilir. Delik sahibini (eski püskü giyenleri) hakir görenlerde Allah korkusu yoktur. Onlar ancak sultandan veya subaşıdan korkarlar, iyiliği de yalnız sultandan beklerler. Fakat mümine göre Cenabı Hak’tan başka edip eyleyen yoktur, bu kabullerinde inkâr şüphesi de yoktur.

4395

Onlara göre her şey mucizedir. Ten de mucizedir, can da mucize. Gerçek var, yalnız Hüda olunca sanatkârdan ayrı hiçbir eser yoktur. Hazreti Peygamberden mucize talebinde bulunmak, Ebu Bekir’e hiç layık olmazdı. Bundan dolayı mucize ve delil istemeksizin Hazreti Peygamberin peygamberliğini kabul etti, elçiliğini onayladı. Ebu Cehil gibi başıboşluk etmedi.

4400

Kelime-i Şehadeti Peygamberin bir sözüyle kabul etti ve temiz bir kalple inandı, derhâl ve tereddütsüz müslüman oldu, hiç önüne, sonuna bakmadı. Çünkü ona göre peygamberin bizzat kendisi mucize idi, o mübarek ve ebedi çehreden başkası saçma idi. Çünkü Cenabı Hakk’ı açıkça o kalıcı çehrede gördü, itirazsız herkesten önce iman etti. Ondan hiç delil ve kanıt istemedi, alelacele hizmetine girdi.

4405

Peygamberi görmek, ona yeter delil oldu. Bundan dolayı huzurunda köle gibi baş eğdi. Mucize serkeşler için delildir, tâ ki yakin onlara yüz göstersin. Düşmanın davanı onaylarsa, şahide gerek kalır mı? İçinde peygamberin nurunun parladığı kimse, Hakk’ı şahitsiz kabul eder.

(SAYFA 172) Fakat kendinde Hak nuru olmayan, o azgın kimse, Hakk’ı şahitsiz kabul etmez.

4410

İlahi nura veya peygamberlik nuruna sahip oldukları hâlde peygamberden veya veliden yüz çevirirlerse bu inatçılık, bu bozukluk, düşmanlıktan ileri gelir, umursamazlıktan değil. Ondan göz yummaları kendi yanlış görüşlerine göre bilgeliktir. Art niyet gelince hüner gizlenir. Önüne perdeler asılır. Nihayet güzellik ona (garazkâre) saklı kalır, dostu düşman görür. Yusuf aleyhisselam’ın yüzü ay gibi parlardı, fakat kötü niyetli (garazkâr) kardeşlerinin gözüne art niyetleri (garazları) perde oldu.

4415

O mübarek ve sevimli yüzü onlara kurt gibi vahşi gösterdi. Çünkü art niyet onların gözünde zorba bir hükümdar gibi hâkimdi.

Kâfirler de Resulü Ekrem’in Hak olduğunu biliyorlardı. Düşmanlıklarından dolayı davetini kabulden uzak duruyorlardı. Kur’an-ı Kerim’de “ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ”1 buyuruluyor. Hepsi de onun peygamber ve Hakk’ın has kulu olduğunu bilirlerdi. Bildikleri hâlde yine ondan yüz çevirdiler. Cenabı Peygamber şahitlere muhtaç oldu. O peygamberler sultanı, inkârcıların yaptıkları yıkılsın gitsin, 

4420

onlar güçsüzlüklerini bilsinler, sağlam dindar olsunlar, Müslümanlığı kabul ederek peygamberin yoluna candan koşsunlar diyerek mucizeler gösterdi.

Mucizesiz iman eden, taklitsiz Hak seçkinlerinden oldu. Hakikâtte Resulü Ekrem’in sırlarının sahibi (zade-i esrar) ve nuru oldu. Çünkü onun canı Resulü Zişan’ın canı cinsindendi, o gerçek para onun madeninden alınmıştı.

4425

Her cins, kendi cinsi tarafına gider; sevinçle, kendi cinsi tarafına koşar. Gözlü olan, mehtaplı gecede ayın varlığına şahit istemez. Bir sevgilinin yanaklarının güzelliğine, yüzünün ay gibi parlak olduğuna, boyunun servi gibi düzgün olduğuna delil aramaz. Bunlara biri delil arıyorsa, muhakkak bil ki o, kördür. “Görünen köy kılavuz istemez” derler. Çünkü kör olmasaydı, o güzelliğe tutulur, herkese ondan bahsederdi.

4430

Mesela, “Ben böyle güzel görmedim, o çehre, dolunay gibi parlıyor” derdi.

Her kim açıkça bilinebilen şeylere delil isterse, şüphe etmeyin ki o kördür. Bu isteği onun körlüğünü açıklar. Herkes onun kör ve değersiz olduğunu anlar. Bu şekilde herkesin yanında adı kötüye çıkar. Eğer canı, dikkati, aklı yoksa o, Hak’tan bîhaber bir hayvan gibidir. Eğer gece gündüz güneşi ararsan veya onu başka birinden sorarsan,

4435

körlüğün herkesçe anlaşılır, herkes bilir ki sende göz yoktur. Derler ki bu memleket körler memleketidir, çoğunluğu kördür ki apaçık duran şeyleri de göremiyorlar da delil arıyorlar. Tâ ki bu düşkün körler, delil getirilen şeye delil yardımıyla erebilsinler. Fakat gören, delil istemez, çünkü o sultan ondan gizli değildir ki delil arasın. Körlere göre övünç olan şey, (delil aramak) görenlere göre ar sayılır.

4440

Eğer o (gören bir adam), güneşin vücudunu delille ispata kalkışırsa da ben güneş ve nurunu keşfettim, delilim de şu ve budur dese, (SAYFA 173) görenler onu ayıplarlar, çünkü Cenabı Hak güneşi onlara açıkça gösterip duruyor. Sen, körlük güdüsüyle yüzlerce delil getirsen, (birine bile gerek yoktur ki) cihanda Hüda’dan başka yaratıcı olmadığı açıkça bilinmektedir. O ezeli varlığın sebebidir, gayret ve niyet onun takdiridir. Ortağı, benzeri yoktur, yer ve gök ondan kuvvet alır.

4445

Böyle apaçık bir davaya delil getirmeye kalkışırsan, görenlerin yanında kör ve zavallısın. O, senin delillendirme çabandan utanır (ona muhtaç değildir), sen söylerken o sıkılır. Güneşin delili, bizzat kendisidir. Ona bak! Ondan yüz çevirme! Görenler gurubunun delili de Hakk’ın kendisidir. Din mertleri meclisinin nuru ve ışığı Hak’tır. O, hem delil, hem de delili ortaya koyandır. Denize yüzünü çeviren balık gibi.

4450

Onun suyu, ekmeği, gıdası denizdir. Onun can denizi başka şeyden nasıl hoşlanabilir? Döşeği, yastığı denizdir, Çoban Yıldızı (Zühre), Ülker Yıldızı (Pervin), her şeyi denizdir. Deniz suyundan başkası, şeker de olsa, onun yanında zehirden beterdir. O dergâhtan, o padişah divanından habersiz olan körler, burada galip konumundalar (çoğunluktalar). Her güruh ayrı bir yol tutmuş, bundan dolayı din ve mezhep gibi perişan ve dağınık olmuşlardır.

4455

O hatalar hepsine doğru görünmüş, bu açık kapı (Hak yolu kapısı) hepsine kapanmıştır. Gören, görmeyenlerin içinde garip kalmıştır. Gören, köre dost olur mu? Eğer söylenmesi lazım bir sözü açıktan söylese, körlere göre bu söz onun öldürülmesi için yeterlidir.

Körler galip olduğu için o, ağzını kapamıştır. Gizli gizli Rabbine niyaz ve ricalarda bulunmaktadır ki “Ey Habibim! Beni niçin bu kör kavmin arasında garip düşürdün.”

4460

Hepsi de ikiyüzlülüklerinden dolayı düşmandır. Ben bunların hangisiyle birlikte hareket edebilirim? Tâ ki bu düşman topluluğun ibadet ve itaatinden kurtulayım, deniz isem de onlara testi görünüyorum. Bu alçaklar, beni de kendileri gibi ekmek peşinde koşuyor sanıyorlar. Bu aşağılayıcı topluluk içinde olup bitenlerin hepsine onlardan birinin bizim gibi olması ümidiyle katlanıyorum. Senden (Haktan) gayrısından kaçıp kurtulabilsin diye.

4465

Bizim gibi bu ceset hapsinden silkinsin çıksın, bu sapıklık kuyusundan kurtulsun! İçinde boğulmakta olduğu bilgisizlik tufanından kurtulsun da Hüda’nın sınırsız ovasının maddesiz, nedensiz ve niçinsiz tarafında görünsün. Çünkü maddi âlem bizim canımızın engelidir. Meydanımız nedensizlik meydanıdır. Elbette ki (çün) neden, (bi-çün) nedensizlikten meydana gelmiştir, fakat ona karşı settir, engeldir. Neden, zahirdir. Nedensizlik bâtındır. Bâtına doğru git ki dinin aslını anlayasın.

4470

Neden, bütün küfürdür; nedensizlik, Hak dindir. Nedeni bırak da nedensizlikten ders al! Mana, sudur; suret, değirmendir. Haberdar olan suya talip olur. Suret, işin iç yüzünü bilmez; çünkü suret, mananın nakşı yerindedir.

(SAYFA 174) Fakat manasız suret bir ölüdür. Saf deryanın, dalgalarıyla kenara attığı tortu gibi… Şu hâlde kıymet hep manadadır. Sureti bırak! Suret topraktır, sudur. Mana gönüldür, candır.

4475

Yüzünü Hakk’a çevir, tâ ki kendinden kurtulasın! Kötülükten geçerek iyiliğe doğru gidesin. Hâli al, sözü bırak! Kolunu kanadını çamurdan çabucak kurtar! Tâ o yere uçasın ki orada yer yoktur. Hakk’ın iradesinden başka irade yoktur. Hakk’ın yapıp etmesi kalıcı, bizimki geçicidir. Onun aleti ol ki sonsuzlukta kalasın! Rüzgâra tutulmuş saman çöpü gibi, hareketin onun iradesine bağlı olsun ve bu iradesiz hareketinden de mutluluk duyasın!

4480

Hareketin Hak’tan olunca baki olur, taliplere o şaraptan sunarsın. Hakk’ın denizinde yok olunca, hareketin de Hakk’ın hereketi sayılır. Ondan sonra insanoğlu görüntüsünde Hak, sen olursun, senden başkası değil. Su, eğer kanal içinde akarsa yolunu yanıltmak ihtimali kalmaz. Ârifler kanal içinde akan suya bakarlar (ona kıymet verirler), kanala değil. Aktığın vakit enginlere ak!

4485

Bilirler ki kanal ancak zarftır. Su gözlerden nasıl saklı kalabilir? Susuzların gözünden, nasıl gizlenebilir ki? Susuzların hayatı ondandır. İstenen, isteyenden gizlenemez. Böyle bir şey bu, dünyada ne olmuştur, ne de olabilir. Şüphe yok ki istenen de onu ister, genellikle böyledir, aksi az görülür. Nadir olarak isteyen istenenden uzak olursa, karanlıkta kalır, nurdan mahrum olur.

4490

Nadiri hesaba katma, onun anılmaya bile değeri yoktur. Geç! O, bulunsa da bulunmasa da onu yok bil! Atını nadir tarafına doğru sürme. Galibi al (galibe itibar et) ki galip olasın ve öyle bir istenileni isteyesin. Galipleri ara, sen senlikte kalma! Tâ ki tarafsız tarafına gidesin! Bil ki esas tarafsızlıktır, taraflar onun gölgesidir. Ruh gibi asıl olana doğru git!

4495

Bu toprak dünyası fanidir. Sonsuz mülk, tarafsızın tarafıdır. Eğer sende can varsa, tarafsıza bağlan! Kesin inanç sahibi isen kendinden tarafa gitme! Bizim gibi, yerden geç de yersiz tarafına git! Tâ ki canın ondan zevk ve eğlence bulsun. Görüntüyü bırak, anlamı al! Tâ ki eşi bulunmayan deryada inci arayan dalgıç (gavvas) olasın! Nakışlar kabuk değerindedir; asıl iç, anlamdır. Manayı tercih eden, kabul görür.

4500

Görünüşteki güzellik de cihan gibi geçicidir. Kalıcı olan güzellik, mana güzelliğidir. Dünyaya yüz binlerce şekil, cisim geldi, sonunda birer birer kaybolup gitiler. Şekillerin değeri manadandır. Fakat mana, suret gibi açık değildir, gizlidir. Ey sırları bilen, eğer manadan tarafa gidersen, yüz binlerce nazlı huri görürsün!

(SAYFA 175) O şekilsiz manalar, senin can cennetinde açıktan açığa şekle bürünürler.

4505

O nakışlar, gözünün önüne geldiğinde sarhoş olur, başını ayağını kaybedersin (fark edemezsin). Fakat burada yeni başlayanlar, çocuklar gibi peşi sıra gider, dikkatlice takip ederse, onun eseri ruhunda gizli olur, o eserle onu canıgönülden arar.

Notlar

  1. En’am suresi 6/20 Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar. Bakara suresi 2/146 Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.
Önceki makale
Makale 61
Sonraki makale
Makale 63

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.