Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Nefis, düşmandır. Çünkü “Eşeddu aduvvek nefsuke ‘lli beyne canbeyk” buyrulmuştur. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur ki “la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” in manası budur. Nasıl ki küçük bir çocuk yırtıcı bir canavara güç yetiremeyerek gücü yetenleri yardıma çağırır, onlar yetişerek canavarın elinden çocuğu kurtarırlar. Şimdi senin itaatin, gayretin, cihadın da manevi feryattır ki Cenabı Hak seni bu yırtıcı nefsin elinden kurtarsın. Eğer gayret etmez, itaati terk edersen, feryat ve imdat istemeyi terk etmiş, yardım talebinden uzak durmuş olursun. Çünkü itaatsiz, çaba ve gayretsiz yalnız dil ile olan imdat isteme, gerçekten imdat ve sığınma sayılmaz, çünkü ibadet ve itaati ne kadar artırsan dua ve imdat istemeyi de o nispette artırmış olursun. Şu hâlde manevi dua, gayrettir. Maksudun oluşması da duana olan icabettir. 

Bir ilim talebesi, tahsile gayret etmez, gece gündüz “Ya Rabbi bana ilim ver!” diye dua edermiş. Bir gece üstadı bacadan içeriye doğru “Ey kulum! Çalış” diye seslenir. Talebe bu cevap Hak’tandır zannederek bu cevaptan sonra çalışmaya başlar.

Az zaman zarfında akranlarına üstün ve ilimde önder biri olur. Şu hâlde duanın dayanağı talep ve gayrettir. Bundan başkası dalalettir (beyhude emeldir). Cenabı Hak bu manaya işaret olarak “İhdinas sırâtel mustakîm” buyurmuştur.

Sen eğri yolu doğru zannetmişsin! Elbette menziline varamazsın! Eğer doğru yolu biliyorsan, sırat-ı müstakimi tutmuş olursun.


 Tâ ki Hakk’ın yardımıyla nefsini öldüre ve dokuzuncu felek üstüne ayak basasın. Hakk’ın yardımı olmazsa nefsini kim öldürebilir? Sinek, kartalın hakkından gelebilir mi? Fakat Allah’ın yardımı yaver olursa, iş kolaylaşır, dertlere ilaçsız da derman gelir. Hak yolunda gayret göstermek lazımdır ki rahmet deryası coşagelsin.

6535

Senin çaban ve gayretin dua ve yardım isteme mahiyetindedir. Hâl diliyle demiş oluyorsun ki: “Ya Rabbi, şu nefis köpeğinin elinden beni kurtar.” Senin bu manevi feryadınla rahmet deryası coşar. Hüda, kereminden canına nur doğdurur. Nihayet o nur ile zulmetinden kurtulur, himmet ayağını ayla güneşin üzerine basarsın! Öyleyse bil ki gayret, manevi dua ve yardım çağrısıdır. Dua ve yakarış çok olursa her duana karşı icabet sesini, “Lebbeyk!”i işitirsin, gamın neşeye karşılık olur.

6540

Çabayı terk etmek, duayı terk etmektir. Dua olmazsa icabet de olmaz (çağırmana cevap verilmez). Cenabı Hak, “Dua eden kuluma benden sürekli icabet erişir.” buyuruyor. Ey yalancı tembel, sen kibirle duayı terk ettin, ne icabeti ararsın? Amele yakın olmayan yüz dua, rahmet deryasında küçük bir dalga bile meydana getiremez. Malumun olsun ki hakiki dua, senin gayretindir. Onu artır ki sana “kün” emrinden icabet erişsin.

6545

Ceht ve gayreti artır ki dua odur. Cenabı Hak bu yüzden derdine derman göndersin.

(SAYFA 251) Hiçbir kimse çalışmadan sanatkâr olmuş veya sanatta şöhret kazanmış mıdır? Öyleyse canıgönülden gece gündüz gayret et ki Allah indinde isteğine erişenler gibi makbul olasın! Burada bir hikâye dinle ki abıhayattır, candan iç! Bir medresede ham hayal peşinde koşan saf bir adam (talebe) vardı.

6550

Hücresinde gece gündüz “Ya Rabbi, bana lütfundan bir kapı aç da beni âlim et!” diye dua ederdi. Diğer hücrelerde bulunan talebeler ise tam bir gayret ve çabayla derslerini tekrarlar dururlardı. Müzakere ve sohbet gürültüleri medresenin içini, dışını doldurur, hararetli tartışmalarda bulunurlardı. Öğretmenleri dolaşır, kapıdan pencereden onların konuşma ve tartışmalarını dinler, gece gündüz nasıl şevkle çalıştıklarını memnuniyetle seyrederdi.

6555

Tahsile olan hırslarını, birbirleriyle zeka yarıştırdıklarını görürdü.

Öteki de “Ya Rabbi beni büyük bir âlim kıl, herkesten üstün olayım.” diye dua eder dururdu. Bir gece hocası ona bacadan nida etti ki: “Ey kulum gece gündüz gayret et, derslerini tekrar tekrar oku!” O, bu sözleri söyleyen Hak Teâlâ’dır zannetti. Tahsil konusundaki isteği uyandı. Bu andan itibaren o da arkadaşları gibi çalışmaya başladı.

6560

Okumayı, tekrarlamayı artırdı, özetle aldığı emre uygun hareket etti. Az zaman zarfında din ilimlerinde akranlarına üstün bir âlim oldu. O, çabayla bu mertebeye erişti, çünkü yolunu doğrulttu, amacına ulaştı. Evvelki tuttuğu yol eğriydi, onun için mahrum kalıyordu. Doğru yolu kötü sayıyordu. Allah’tan daima doğru yol iste! Yoksa işin daima eğri olur.

6565

“Rızkı sebeplerinde arayın, evlere kapılarından girin!”1 Her sanatın ayrı bir yolu vardır. Terzinin layığı (aleti) iğnedir, kazma, külünk değil. Külünk, kuyu kazanlara lazımdır. Çünkü o, işini bu aletle yürütebilir. Her sanatı böyle birer birer değerlendir, her birinin başka türlü aletleri vardır. Deha ile hiçbir sanat öğrenilmemiştir, gayretsiz, hiçbir kimse muradına ermemiştir.

6570

Nadiren olmuş olan varsa onu hesaba katma! Çalış ki gayretinden sonuç elde edesin! Eğer talip isen gayret yolunu bırakmazsın, yoksa hayvan gibi vücut ve kalıptan ibaretsin demektir. Talepten ziyade gayret lazımdır, gayretini artır ki seçkin olasın! Gayretsiz talep, yalancılıktır, yalanın da sonu gelmez, iyi neticesi olmaz. Yalancının hâli o kölenin hâline benzer ki kendisini satın almak isteyen efendisine der:

6575

“Hiç tereddüt etmeden al, benim birçok marifetlerim var, bana hiçbir şey gizli değildir. Hünerlerimden biri şu ki efendiye bir şey lazım olsa ben onu söylemeden bilirim. Mesela, susuz olsa ben onu bir usul ile derhâl anlar, suyunu veririm.

(SAYFA 252) Ben, bu bilgimde hiç şüpheye düşmedim, efendim söylemeden suyu yetiştiririm.” Bu söze inanan efendi onu bu hünerinden dolayı yüz altına satın alır.

6580

Birkaç gün sonra efendi yanındaki tarlayı dolaşırken hararetlenir, son derece susar. Bitap bir hâlde bir yere oturarak, köle su getirecek de içeceğim, diye bekler. Efendinin ızdırabı arttıkça artar, söylemeden su gelecek, diye bakınır. Kölede böyle bir hareket yok, bu sefer hiddetle bağırmaya başlar: “Ey uğursuz eşek! Susuzluktan yandım, bardağı çabuk yetiştir, bu kadar bekletmek olur mu?

6585

Susuzluktan öleceğim, su getir!” diye tekrar bağırır. Bu feryatlar kölenin kulağına girmez. Hiçbir sözüne cevap vermez. Efendi susuzluğa dayanamayarak bardağı alır dereye koşar, akan sudan doldurur. Hemen içer, bunu gören köle der ki: “Anladım, sen, gerçekten susuzmuşun da suyu onun için istermişin! Susayana böyle bir alamet lazımdır ki

6590

ben onun susuzluğunu o alametten anlayayım ve bilgi edineyim. Şimdi susuzluğuna kanaat getirdim ve iyice anladım ki hakikâten susamışsın.” Efendiye su lazım olduğunu şundan anlarım ki kovsam da sudan ayrılmaz, daima su tarafına gelir. Onun sudan başka beklentisi olmaz, ona ırmaktan sevgili birşey bulunmaz. Su için varını yoğunu, suyu bulamazsa canını feda eder.

6595

İşte bundan dolayı şu söz halk arasında mesel hükmüne girmiştir: “Efendiye su lazım olduğunu bilirim.” Köle, efendisine su lazım olduğunu bildiği hâlde efendi niçin gaflette kalmıştır? Eğer sen de âşıkların yoluna gitmek istiyorsan bil ki sen de o zümredensin!

Notlar

  1. Bakara suresi 2/189 Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Önceki makale
Makale 89
Sonraki makale
Makale 91

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.