Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Bu makale şunu bildirecektir:

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı.

Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi. Ancak onların manasını Cenabı Hak bilir, bir de kâmil evliyalar bilir ki “Ve ma ya’lem te’vili illallah ve’r-rasihûn fi’l-ilm”1 buyrulmuştur.

İlimde derinlik yakalayanlar evliyayı kiramdır. Onlar değil midir ki bilgiyi zahire öğretmişlerdir. O ilmi kitaptan, medreseden öğrenmeye imkân yoktur. Onun öğretmeni Hak Teâlâ’dır ki “Er-Rahman alleme’l-Kuran”2 buyurmuştur. Nitekim Senai de demiştir:

Aşk râ Bu Hanife ders nekerd
Şafiî ra der u rivayet nist

Tercüme: Aşkı Ebu Hanife okutmadı, onun hakkında Şafii’nin de bir duası yoktur.

Bu makale şunu da bildirecektir elif Hak’tır veya akıldır. Çünkü “Evvel ma halekallah el-akl” (Allah Teâlâ’nın ilk yarattığı, akıldır.) buyrulmuştur. Vakıa diğer harfler elife benzemez. Fakat dikkat edersen, hepsinde elif mevcuttur. “Ba”da üç elif vardır. “Ta” ile “sa” da böyledir. Kalanları da bunun gibi değerlendirmek lazımdır. Bundan dolayı, harf ne kadar çeşitliyse de hepsinde de Hüda mevcuttur. “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi”3 buyrulmuştur. Boyun damarı da bir mekândadır. Fakat Cenabı Hakk’ın bulunmadığı, kudretinin ermediği hiçbir makam, Hak Teâlâ ile varlık bulmayan hiçbir şey yoktur. “Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın.”4 Âlem, bütün odur. Fakat görecek göz nerede!


860

Burada “dal” ile “zal”ı misal olarak getirişim, gelişigüzel değildir. Onlarda gömülü, saklı olan manaları söylemek isterim. Her ne kadar harfler manasız sayılmakta ise de zarflananın, zarf içinde gizlendiği gibi harflerde de birçok manalar gizlidir. Fakat o zarflanmış dediğim manalar halktan gizlidir. Haşmetli bir zatın köhne, yırtık bir elbise içinde gizlendiği gibi harflerde de böyle manalar gizli olmasaydı Kuranı Kerim’de onlar nasıl zikrolunurdu?

Âlemin sırrı olan Cenabı Yezdan, “elif, lam, ra, ha, mim” gibi harfleri kendi kelamında

865

şundan dolayı zikir buyurmuştur ki zarfa bakarak içinde saklananı anlayasınız. Taha ve Yasin de böyledir.

Hafız değilsen Kuranı Kerim’i aç, bak! Başka yerlerde zikrolunan bu kabil harfleri söylemeye gerek yoktur. Çünkü yaygın ve bilindiktir. Bu kadar işaret kâfidir. Muhatap söz anlamaz takımından ise o başka.

(SAYFA 39) Akıldan, ilimden nasibi olmayan zavallı işaretten anlamaz.

870

Her şerefli harfin tefsirinde tefsir edenler güzel ve ince manalar söylemişlerdir. Fakat harflerin içindeki (derinliklerindeki) manalar ki ilim sahiplerinin idraklerinin ötesindedir. Onları Cenabı Hak’tan başka hiç kimse bilemez, onları hakkıyla bilmek, ancak Allah’a mahsustur. Eğer onların anlaşılması Hüda tarafından istenseydi, diğer ayetler gibi onları açıklardı. Kereminden diğer lütufları izhar buyurduğu gibi bu harflerin de terkibini emir buyururdu.

875

Nasıl ki Kuranı Kerim’de ticaretin helal, faizin haram olduğunu açıkça bildirmiştir. Nasıl ki müminleri cennete yakın, kâfirleri cehennemde hapsedilmiş kılmıştır. Fakat ben, sizin anlayacağınız derecede, sizin kavrayışınıza sığacak oranda onlardan size biraz bahsedeceğim. “Elif” Hüda’nın evvel ve âhir sıfatlarını temsil eder. Harflerin tertibinde “elif”, şunun için başta gelmiştir ki Cenabı Hak evveldir, sonradan gerçekleşen bir şeye bağlı değildir.

880

Gerçi “elif” “ba”ya nispetle evveldir. Fakat Cenabı Hakk’ın evvelliği böyle nispî değildir. Onun evvel vasfı, başlangıcı olmayan evveldir. Öncesi gibi sonrasının da nihayeti yoktur. “Ba” “elif” huzurunda secde ederek hayretinden yüzünü semaya çevirmiştir. Secde şekil olarak başla yapılır. Fakat bu secdedeki mana başkadır. Senin yükümlü olduğun secde manevidir, manadan sapanlar bunu takdir edemezler.

885

Aklın Hüda’ya bağlılığı, tanışmak suretiyledir. Bundan dolayı yükümlü olduğu ilk iş secde olmuştur. Hakk’ın huzurunda o (akıl) başsız olarak secde etmiştir. O mana damına kanatsız olarak uçar, yükselir. Hüda’nın emriyle huzurunda secde ederken daima Hak’la konuşur. Hilkatin kaynağı akıl idi. Cenabı Hak ona ne emir buyurduysa kabul etti: “Yüzünü bana çevir!” dedi, çevirdi; “Arkanı dön!” dedi, döndü;

890

“Kalk!” dedi, derhâl kalktı; “Otur!” dedi, hemen oturdu; sonra “Söyle!” dedi, söyledi; “Sus!” dedi, sustu; “Anla!” der demez anladı. Bu emirlerden hiçbiri ona ağır gelmedi. Cenabı Hak ne buyurduysa yerine getirdi.

Çünkü havf ve rica bağlarıyla bağlanmıştı. Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: “İzzetim hakkı için, kudret denizimden senin gibi kıymetlisi çıkmamıştır.

895

Has kullarım her iki dünyada beni seninle tanıyacaklardır. Dünyada asiler de senin aracılığınla bana gece gündüz itaat edeceklerdir. Bizden ecir ve sevab sana olduğu gibi eza ve ceza da yalnız sana yöneltilecektir.” Artık bu bahsi burada bırak da harflerdeki manaları anlat ki zarfta saklanandan haberdar olsunlar. Onu açıklamak zor iştir, söze gelmez, o mana incileri kelimeyle delinmez.

900

O manayı nasıl anlayabilirsin ki anlayışın da kavrayışın da üzerindedir.

(SAYFA 40) Ey pak can, sana onların suretlerinden bir işaret söyleyeyim ki ondan bir koku duyabilesin. Ondan bir koku hissedersen, artık o bir daha saklanmaz, her vakit onun yüzünü görürsün. Bu “elif”, harflerin tertibinde niçin evvel gelmiştir?

Onun özelliği ve saltanatı nedir? Şundan dolayı ki: O, bütün harflerin nakşında (bünyesinde) mevcuttur. O, imamdır, diğer harfler ardında saf bağlamışlardır.

905

Sonra saflar ona tâbi olmuşlardır, o hem hidayet eden, hem edilendir. Ey âlim, “elif”; evveldir, ahirdir, taze yeşil bir servi gibi ayakta durmaktadır. “Elif”ten sonra “ba” gelir ki “elif”ten ayrıdır. “Ta” ve “sa” gibi birer zarf-ı Hüda’dır “Ha” ile “hı”, “cim” gibi rükûdadırlar, korku ve ümit ile huşu hâlindedirler. “re” ile “ze”, her üçünden ziyade tevazu ve alçak gönüllülük üzere bulunuyorlar her ikisi de Hüda’yı çağırmaktalar.

910

Harfleri “ya” ya kadar birer birer gözden geçir. Hepsi böyledir. Düşün, anla! Çok ilginçtir ki şekten şüpheden kurtulmuş o kimselere göre bunların manaları hep birdir.

Ey aziz! İyi düşünürsen, her harfte eliften başka bir şey olmadığını görürsün. Dikkatle bak, “ba”da üç elif vardır. “Ta” ile “sa”yı da böyle bil! “Cim”in nakşında (yazılışında) üç “elif “gizlidir. “Ya”ya kadar bütün harflerde “elif” gizlenmiştir.

915

Eğer görüş sahibi isen bütün harflerde “elif”ten başkasına bakma! Burada hadsiz hesapsız sırlar gizlidir. Ben onları açıktan açığa söylersem, herkes o söze tahammül edemez, başını, ayağını (kendini) kaybeder. Halkın çoğu o yüzden sapkınlıkta kalır, hepsi Allah’tan uzaklaşır. Ancak saf ve metin akıl sahibi, derin düşünen akıllılar,

920

kendilerine Hak tarafından kitapsız, kâğıtsız sürekli ilim bahşedilen âlimler hariç. İlimleri akıldan değil, Hüda’dan olan, güzel nükteleri nakle dayanmayan arifler başkadır. Ey akıllı, bu sırları harflerden her birini “illiyyin”e5 kadar götüren anlar. Bu sırlar öyle nadir ve acayip incelikleri taşır ki gözler onlar vasıtasıyla Allah’ın yüzüne bakar ve onu seyreder. Her ne kadar şekilleri başka başka ise de bütün harflerde “elif”i görür. 

925

Harflerin farklılığı onu yanıltmaz. Şat nehrine dalan ördek gibi. Belki su yüzündeki gemi gibi elsiz ve ayaksız akar gider. Şu hâlde ey oğul, sen Hakk’ı “elif” gibi bil, yaş, kuru ne varsa her şeyde onu gör. Ondan sonsuz suretler ortaya çıkar, lâkin gören göz, bir manadan başka şey görmez. Öyle değil mi ki bir şahısta iyi kötü birçok hâl ve hareketler görülür.

930

Gözün onların hepsinde de o şahsı görür. Sev dersen, onu seversin, gücenirsen ona gücenirsin. Ondan ortaya çıkan hayır- şer, iyi-kötü, küfür-din ne olursa olsun hiçbirinde o şahıstan başka bir şey göremezsin.

(SAYFA 41) İşte Cenabı-ı Hak da eşyada böyle çeşitli biçimlerde zuhur eder, onu canıgönülden seversin. O cümle hakikâtte bir değilse neden onun tarafına koşuyor,

935

neden daima o bire hayran oluyor, başkalarından kesilerek yalnız ona gidiyorsun? Öyleyse çokluk içinde yalnız o vardır, mevcudat yalnızca ondan ibarettir. Varlıklar manevi harflerdir. Onlarda gördüğünüz biçimler o manevi yüzün biçimleridir.

Bunun gibi, o harfleri doldurmuş olan “elif” de, kapları doldurmuş su gibidir. Sanatkâr da eserini böylece doldurmuştur.

İhlasda, imanda, oruçta ve dinde.

940

İtaat ve hayırlar dinin göstergesi olduğu gibi kilise semtinde dolaşmak da küfrün göstergesidir. Küfür ile dinin sayısız göstergesi vardır. Sen bunlardan her birini onun nakışlarından biri bil. Nakışlar uzaktan el, ayak gibidir. El, ayak vücuttan ayrı şeyler midir? Bir vücutta sayısız organ vardır: eller, ayaklar, yüz, baş, dudaklar, dişler, yanaklar, çene, gözler, kulaklar, burun, ağız.

945

Her âdemde bunun gibi yüzlerce şey vardır. Âdem olan bunların hepsini bir görür. Onun birliğine adetler şahittir.

Âkile göre bu çokluk tektir. Saydığım dış organlar hakkındaki hüküm, dâhili organlar hakkında da böyledir. O sayısız yaratılmışlar hep birdir. O, bu her ikisi de birdir. Akıllılara bir ipucu gösterdim, bu yeterlidir. Eğer küpte kimse varsa bu sır saklı kalmaz.

950

Bu sözlerden gene esrar dolu beyitlerime geri dönüyorum. Evliya arasında kutup bir olur. Hepsinin gözüne sürmeyi o çeker.

Notlar

  1. A’li imran suresi 3/7 O, sana kitabı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
  2. Rahman suresi 55/2-3 (1-2-3) Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı.
  3. Kaf suresi 50/16 Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.
  4. Hadid suresi 57/3 O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
  5. Mutaffifin suresi 83/18 Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır.
Önceki makale
Makale 17
Sonraki makale
Makale 19

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.