Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. Fakat bu kanaatin açıklamasını edebe aykırı görür de fenalığı kendi nefsine, iyilikleri Hakk’a nispet eder. Nitekim Cenabı Hak kitab-ı hakiminde buyurur: “Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik”1 (Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.)

Âdem aleyhisselam da bu yolda hareket etmişti: Cennetten çıkarıldıktan sonra tövbeleri kabul olunduğu zaman Cenabı Hak ona sordu ki: Biliyordun ki hayır, şer hep bendendir. Sen günahını kendine nasıl isnat eyledin, “zalemna enfüsena”2 dedin? Cevap olarak dedi ki: Ya Rabbi, bu günahın sebebini sen olarak göstermekten utandım. Cenabı Allah şu misali buyurdu ki: Senin bu edepliliğine mükâfaten senin sulbunden birçok enbiya ve evliya getireceğim. Tâ ki namın iki cihanda ebedi unutulmasın.


İçimde bundan başka derin bir bahis vardır ki söylersem mahzun olursun. Daha iyisi onu gizli tutayım ki belki canımdan ve tenimden olurum. Gerçi o bahiste Hak benim yardımcımdır, fakat onu lisanıma alamam.

7265

Kendimi kırar, günahkâr olurum, bile bile günahkârlar sırasına girerim. Her fenayı ben kendimden bilirim, şüphesizdir ki iyilikleri senden tanırım. Umdum ki Hazreti Âdem gibi bana da merhamet eder, içimdeki gamı kökünden sökersin. Hazreti Âdem cennetten çıktıktan sonra tövbeyi bir nefes dilinden bırakmadı. “Zalemna enfüsena” canının virdi oldu, bu zulmü kendime ben yaptım dedi.

7270

Ondan sonra rahmet-i ilahiyye erişti. Evvelki hâlinden yüz derece fazlasına nail oldu. Sonra Cenabı Hak sordu ki: İyi, kötü, gam, keder, her şey benden gelmiyor mu?

(SAYFA 278) Benim emrim olmadan küçük bir yaprak kımıldayabilir mi? Sen cürüm fiilini kendine nasıl isnat ediyorsun? Bunun kendinden olmadığını anlamadın mı? Hayır, şer hep benim emrimle vücut bulmuyor mu? Âdem aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi, biliyordum, fakat sana isnat etmek edebi bırakmak olurdu.

7275

Bundan dolayı suçu kendime nispet ettim. Tâ ki sana sığınabileyim. Cenabı Hak buyurdu ki mademki sen edebe riayet ettin, ben de mükâfatını vereceğim. Senin sulbünden peygamberler getireceğim, her birinin kudretini dünyada yüksek kılacağım. Tâ ki ey temiz can, senin namın asırlar, devirler var oldukça yaşasın.

Ben de eğer ikbal sahibiysem, Hazreti Âdem’in sünneti üzere gideyim, o gruba dâhil olmaya gayret edeyim.

7280

Maceradan, itirazdan geçeyim. Tâ ki kuşatılmadan kurtulup serbestliğe ereyim. Onun yanında alet gibi yok (iradesiz) olayım. Tâ ki bende kıl kadar benlikten eser kalmaya. Bu canla ten, o şahın aleti olunca, o zulümler benden görünür. Benden, gerek iyi, gerek kötü, sadır olan bütün davranışlar ve hareketler, ondan olur. Bunu kendinden geçtiğin zaman anlarsın. Kendinle oldukça bunu görmezsin, çünkü kendine kendin baştanbaşa engelsin.

7285

Eğer kendinden geçenler tarafına kendinden geçerek gelirsen, bizimle cansız ve tensiz yoldaş olursun. Yezdan’ın yüzünü örtüsüz görür, ondan sonra hatayı sevaptan ayırabilirsin! Güneşin yüzü olmadan eşyayı aydınlık görürsün, gümüşle kalayı eşit tutarsın. Kendi güneşinin aydınlığı cihanı aydınlatır, o zaman beyaz ve siyah suretler sana ayan olur. Elbette ki göz sahipleri de gönül nuruyla iyi ve kötünün sırlarını görür.

7290

O hidayet nuruyla iyi kötü birbirinden seçilir, bakırla altın gibi. Fena ve kovulan rüsva olur, iyi ve makbul olanlar yücelir. Manen güzel ve çirkin ortaya çıkar. O zaman kimlerin mümin ve kimlerin kâfir olduğu görülür (anlaşılır). Bu sırlara herkes vakıf olamaz. Padişahın sırlarına ayak takımı mahrem olabilir mi? Cismani güneş, suretleri gösterir, manevi güneş de sırları yayar.

7295

Gözünü nur-ı manevi tarafına döndür ki Mesnevi’de yüzlerce cihan seyredesin! Mesnevi dünyasına ayak basarsan, muhakkak, ölüm tuzağından kurtulursun! Başsız, ayaksız; hayat tarafına gidersin, orada ne zahmet çekersin, ne ölüm görürsün. O saha, nur içinde nurdur. Gamsız, kedersiz, nihayetsiz izzet ve şeref dünyasıdır. Hakk’ın nur ve lütuflarından daima ilginç sohbetlere ve vuslata nail olursun.

7300

Ben, o olunca, artık söz de arada perde olur, perde ile karşılaşmak şahla mülakat etmek gibidir. Öyleyse sükût et ki ruhu göresin, fethedeni, fetholunanı perdesiz seyredesin. Her aradığını içinde göresin, ondan sonra büyüklerin cömertliğine dâhil olasın! Bil ki her kese de altın para bulunmadığı gibi, her sedefte de inci bulunmaz.

(SAYFA 279) Biz cevhere sahibiz, hani bir müşteri ki bizden en büyük, en kıymetli cevheri alsın?

7305

Her kimin iki kantar altını varsa, bu dünyada cevheri bizden o alabilir. Fakir kimse o maksada nasıl erebilecek ki bizden böyle bir cevheri alabilsin? Sana Hakk’ın lütfu kısmet olmazsa o yüce amaca doğru uçamazsın. Sende ruhani hâlet olmazsa, uçanların canına nasıl alet olabilirsin? Onun aşkı yolunda canından geçmedikçe, o aşkı ilahi sen de nasıl zuhura gelebilir?

7310

Benim gibi, lâmekân cihanında yok olmadan ebedi varlığa nasıl erebilirsin? Ben, aşk ile zindeyim, can ve tenle değil. İyiden, kötüden, kadından, erkekten her şeyden feragat ettim. Nişansız cihanda binişanım. Haydi, beni kendin gibi kör sanma! Benim gibi rehberle yoldaş olursan, başsız, ayaksız o menzile doğru gidersin. O menzile baş ve ayaksız da gidilmez, o menzil bizzat nur içinde nurdur.

7315

Ayak ve baş gibi şeyler surette (maddi varlıklarda) olur. O taraf, nakış değil, candır. Cisim ve candan ve gönlünden geçmedikçe o dünyaya yol bulamazsın. Nişansız ol ki nişansıza kavuşasın, o deryaya cisim ve cansız olarak gidesin. Rehber olmazsa o yolu nasıl kestirebilirsin? O devleti rehbersiz nasıl elde edebilirsin. Hazine evi odur (rehberdir, mürşittir), o kapıyı bırakma, her şeyin nuru odur. O güneşi ihmal etme!

7320

Kapısında dilenci gibi yalvar, tâ ki o sultanın armağanlarından nasip sahibi olasın. Ona de ki: Ey şah, şahlarla semalarda seyrederken yoldaşını hatırlamaz mısın? Semada şahlarla meclis kurup meleklerle oturup kalkarken “Benim yerde yoldaşım vardı, nerelerde kaldı?” demez misin? Ey iyilik ve ihsan sahibi, benim miskin gönlüme merhamet eyle, sarayına (huzuruna) girmeme müsaade et. Her ne kadar kulluğuna layık değilsem de, beni lütfunla kabul eyle!

7325

Tâ ki huzurundan mahrum olmayayım, visal şarabından üzerime bir damla dök! Eğer bir güneş zerresi veya bir Cemşit’e kul edersen, benim gibi adi bir kimseye, herkese yaydığın nimetlerinle şeref bahşedersin, ben de heybetinin nuruyla aydınlansam, kemaline ne noksan gelir? Yerde, gökte bunun gibi yüz binlerini yapmaya kadirsin!

7330

Kudretinin nihayeti yok. Ey ulu Yezdan, zulümle karışmış olan bu kulunu lütfunla aydınlat! Gerçi senin renksiz, kokusuz (manevi) âleminde güzel yüzlü sayısız kulların vardır. Hepsi de mekânsızlıkta nurunla vardırlar, nurun gibi seninle daimdirler. Lütuf buyur da zemin ehlini de o tarafa götür, tâ ki bu zindanda telef olmasınlar. Hepsini de bu aşağı yerde bırakma, yücelere çık! Kör gözleri tedavi et de görsünler.

7335

Hepsinin görmez gözlerini nurunla görür eyle! Çirkin yüzlerini huri gibi güzelleştir!

(SAYFA 280) Bakırlarımıza bir damla iksir dök de altın olsun. Ey kadir ve Kayyum, toprağa can vererek yer üzerinde şuraya buraya koşturmuyor musun? Dünyada insana ve hayvana akıl ve can verdin, bu lütuf, bu bağış sebebiyle yaşadılar, her biri birçok işlerle meşgul oldular.

7340

Bu lütfu takdir edenler sana şükür ile ibadet etiler. Bu yüzden lütfun onlara daha başka türlü mülk verdi. Öyle mülk ki orada zahmet ve ölüm yoktur. Dağları, bağları daimi (mevsim kaydından azade) meyvelerle doldular. Bunu bilmeyenler, bu lütfu takdir etmeyerek şükretmeyenler de vardır, ey Kerim, onlara da merhamet buyur, lütuf ve kereminle onlara da doğru yolu göster! Ehl-i cehennemi de cennetine getir, hepsini de gönül sırlarına vakıf eyle!

7345

Sınırlı ömürlerini sınırsız kıl, vahdete inansınlar. Damlalarını derya olan varlığına çek, iyi, kötü hepsi bir olsun. Sınırlı hayatın zevkini tattırdığın gibi, ebedi hayatın zevkinden de mahrum etme! Ey gerçek itaatı hak eden, bağış ve cömertlikte benzerin yoktur. Verdiğini geri almak kerem değildir. Bizim hidayet ve dalaletimiz senin elindedir. Varı, yoğu icat eden yalnız sensin!

7350

Ey Kerim! Açtığın kapıyı kapatma, verdiğinden daha ziyadesini ver! Gerçi bu kerem (cenneti iyiye kötüye teşmil etmek) adalete aykırı düşer. Fakat ey adalet sultanı, sen, zulmü adaletten daha iyi bir hâle getirmeye kadirsin. Zalimleri adillerden iyi yapar, hicranı visalden hoş kılarsın. Rahmetini esirgeme, dök! Lütfedip kahırdan, gazaptan geç!

7355

Gerçi her ne yaparsan, yerindedir, fakat öyle adaletten lütuf daha iyidir. İki cihanda en iyi davranışlar, senden kaynaklanır. Çünkü gizli sırları bilensin. Benden sudur eden bu sözler aczimden dolayıdır. Çünkü ilm-i ledünde (esrar-ı gayb) bilgim yok. Sen her ne yaptınsa ve her ne yaparsan yerindedir. İyi, kötü herkesin sığınacağı yer sözündür. Eğer dergâhtan dünya halkına rahmet buyurmanı temenni ettimse,

7360

rahmetini, kudretini düşünerek yaptım. Lütfen dualarımı kabul buyur! Bu mevzunun biteceği yoktur. Ey şah-ı din (Mevlana) gene sana geliyorum: Bu ayrı düşmüş bendeni gör de, hasta gönlüne afiyet bahşeyle! İstemeyip geri dursan da eteğini bırakmam, beni zalim ayrılığınla öldürmekte ne vakte kadar devam edeceksin. Ne istersen yap ki sensiz çarem yoktur. Gönlüm aşkınla pare pare olmuştur.

7365

Cüneyt’le, Bayezit’le sohbet edersin! Onlar gibi, köşede bucakta vuslatına yaklaşmak isteyen yüzlerce kulun var. Sofrandan bize de bir lokma ver ki biz de ihsanına, yiyeceğine nail olalım. Divansız, sancaksız şahlarla yüce âlemlere bizsiz nasıl gidersin? (Bize acımaz mısın?)

(SAYFA 281) Bizsiz, Hak’tan nasıl ders alırsın? Şakirdin değil miyiz? Bize de ders ver! Ey sevgili! Aşkınızın tuzağına düşmüş olan bu avınıza lütfen merhamet buyurun!

7370

Lütfedip o sırrı bilinmeyenin dergâhına bizi de beraber götürün!3

Yokluk, baki ve müebbet varlıktır. Dünyanın varlığı fanidir.

Notlar

  1. Nisa suresi 4/79 Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
  2. A’raf suresi 7/23 Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
  3. Bu arada: 7371’den 7392’ye kadar olan 22 beyit Rumcadır. Buraya alınmamıştır. Bu beyitler ileride tercüme edilebilir ümidiyle kitabın sonunda ek olarak verilmiştir.
Önceki makale
Makale 100
Sonraki makale
Makale 102

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.