Makale 94

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.

Bu makalede “cezbetun min cezebati’l-hak hayrun min ibâdeti’s-sakaleyn” hadisi şerifi izah olunacaktır. Meali: “Rahmani bir cezbe, bütün insan ile cinin ibadetinden hayırlıdır.” Çünkü cezbe, Hakk’ın fiilidir, ibadetler ise, kulların fiilleridir.

Bu makalede şu da açıklanacaktır ki iradeler, meyiller, muhabbetler aşkın parçalarıdır. Az olursa irade, çok olursa meyl, daha çok olursa muhabbet, aşırılığa kaçarsa (ifrat derecesini bulursa) aşk denir. Aşkın kemali de cezbedir. Nasıl ki suya da muhtelif isimler verilir:

Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir. Şu kadar var ki hepsi bir sudur.


Cenabı Peygamber buyurdular ki: Bir cezbe-i Hüda, halkın riyasız yaptıkları ibadetlerden hayırlıdır. Cezbe, insan ile cinin gayretinden iyidir. Çünkü cezbe aşk cinsindendir. Muhabbet artınca ona aşk denir, aşkın kemali de cezbedir. Aşk, tam kemale varınca cezbe olur, çünkü o güzel yüz onda görünür.

6860

Ayna saf olursa, yüz onda hicapsız (berrak) olarak görünür. Eksik aşka cezbe deme! Çünkü eksik aşk cezbeden uzaktır. Az suya katre ismi verilir, akmaya başlayınca çay, ırmak derler, ırmağın büyüğüne, büyüklüğünden dolayı fırat derler. Daha büyük olursa ceyhun olur ki denize kadar,

6865

ceyhundan sonra derya olur. Çeşitli adlarla anıldığı halde hepsi sudur. Her mertebede bir isim verilir, derya olunca kemalini bulur. Kalbindeki irade ve meyiller de -az veya çokluğuna göre- böyledir.

(SAYFA 263) Aşkı da bu tertip üzere bil! Aşkın aşırısı da cezbe olur. O adetlerin (tekliklerin) hepsi bir mana ifade eder. Bundaki maksadımızı anla!

6870

Aşk, sonsuz dereceye varınca adı cezbe olur, nasıl en aşağı mertebesinde iken meyil deniyordu. Cezbeyi aşkın kemali bil! Çünkü o, aşığı Hüda’ya eriştirir. Cezbe hâlinde muhabbet (aşk), Hak’tır. Onun nuru senin ruhuna sirayet eder de sen, aşkı kendinin zannedersin. Hâlbuki bu aşk ve sadâkat, Hüda’dandır. Vücudunda parlayan bütün onun nurudur. Ruhlar, o fazl ve keremden tıka basa dolmuştur.

6875

Muhabbet, Hakk’ın vasfı olunca, kalpteki heyecanı ondan bil, kendinin zannetme! Kuranı Kerim’de bu manaya işareten “yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû”1 buyrulmuştur. Tâ ki sen seni kendinde ondan göresin. Talip, onu bil! Çünkü sendeki talep, onun nurlarının lütfundan parlamıştır. Senin ona talip oluşun, onun sana talip olduğundandır. O lütuf, senin hem derdin, hem dermanındır. Her şeyde Hakk’ı gör! Hak’tan başka bir şey bilme! Çünkü zahir, bâtın hep odur.

6880

“Evvel, ahir, zahir, bâtın benim.” buyurdu ki iyi bile ve iyi anlayasın! Hep odur, padişahtan başka kimse yoktur, hangi semte baksan onu görürsün. Gayrısı tamamen yaratılmıştır (fanidir). Ancak Hak Teâlâ baki ve daimdir. Faniye bakma (ehemmiyet verme) ki o, yok olucudur. Bakiye bak ki baki kalasın. Cezbe, seni ayrılıktan ve ayrılık kusurundan kurtarır. Cezbe sebebiyle ilmin, açık (ayn) olur.

6885

Kulak yoluyla ne duydun, ne öğrendinse, gözün onları açıkça görür. Sana ilme’l-yakin, ayne’l-yakin olur. Yedinci kat semanın üstüne ayak basarsın. Çünkü cezbe, ibadetlerin sultanıdır, belki sırrın sırrı ve dinin özüdür. Cezbede sana ansızın bir hâlet gelir ki aletsiz sanatkâr olursun. Hak’tan sana bir kudret erişir ki onunla cehalet kuyusu, eğitilmeden ilmin ta kendisi olur.

6890

Nasıl ki Nuh’un emriyle dünyada tufan kopmuştu. Nasıl ki Salih’in duasıyla dağdan (kayadan) deve doğmuştu. Nasıl ki İbrahim, ateş içinde güller, gülistanlar, yeşillikler görmüştü. Nasıl ki Musa’nın elinde asa, Hakk’ın emriyle birdenbire ejderha olmuştu, deryaya vurmasıyla tozlu yollar açılmış o suretle Firavun’u gark etmişti.

6895

Nasıl ki İsa aleyhisselam, nefesiyle ölüyü diriltmiş, yokluktan varlığa iade etmişti. Nasıl ki Cenabı Muhammet (s.a.v.), o sultan-ı güzin, felekteki ayı aşikâr olarak Hakim-i Kibriya’nın emriyle o nur yüzlüyü iki parça etmişti, Ebu Cehil’in elindeki taşları, lehinde şehadet ettirerek söyletmişti, o avazı kulaklar, şekten ve şüpheden uzak olarak işitmişlerdi. (SAYFA 264)

6900

Nasıl ki İbn Ethem, Uhud’da Hakk’ın didarını açıkça seyreylemişti. Bunun gibi, evliyayı kiram’dan Bayezit ki Hakk’a olan yakınlığı durmaksızın artardı. Maruf Gerhi, Cüneyd Bağdadi ve Ebu Said gibi evliyanın meşhurları ki her biri zamanının seçkini idi. Her birinin başka türlü kerametleri vardı, her biri arzulanan makama yol bulmuşlardı. Her biri o asla bağlanmış, hepsinin hâli, kali kemal mertebesine ermişti.

6905

Eğer o şahların hâllerini açıklamakla meşgul olursam uzun ömür sarf etmek mecburiyetinde kalırım. Bunların cümlesini vuslata cezbe çekmiştir, her biri o vuslat şarabını kadehsiz içmiş, her biri bu kâr ve kazancı (bu faziletleri) cezbeden bulmuş, o suretle kendilerine gaybın sırları tecelli etmiştir. Bu, cezbenin suretidir (neticesidir). İyi dinle de onun için canı ve gönlü feda et. Eğer cezbe-i Hak olmasaydı âdem evlatlarından biri, Hazreti Âdem gibi nasıl olabilirdi?

6910

Âdem evlatlarına o mülk, o saltanat nereden nasip olacaktı? Her biri âlemin sığınağı olabilir miydi? Her biri ahlâk-ı ilahi ile nasıl ahlâklanır, bu kadar mucize ve kerametleri nasıl gösterebilirdi? Bunların hepsi de cezbe neticesi olarak husule geliyor. Hakk’a yâr olan cana ne mutlu! Yâr olmak nedir ki? O, Hak’tan fani olmuş, ikiliksiz olarak onun sarhoşluğunda ayılmıştır. Bu ayılma, o bildiğin sarhoşların ayılması kabilinden değil ki! Onların ne söylediklerinden haberi olur, ne de söylenenden.

6915

Onu tatmak lazım, tarif ile bilinemez. Ona talip isen, bütün varlığını yoluna harca. Bunu vaktiyle arifler söylemişler: Bunu tatmadan nakil yoluyla anlayamazsın! “Men yezuk lem yarif’’i 2 iyi dinle. İşitmeyi bırak da görmeye bak! Bu türün ucu bucağı yok. Kalan kısmını da Hüda’dan yalvararak iste. Ola ki ona birdenbire zafer bulur, bilenler zümresiyle ahbap olursun.

6920

Canıgönülden her neye talip olursan, nihayet onu çarçabuk ve kolaylıkla elde edersin. O ilahi armağanın sana muhakkak surette isabet edeceğine hüküm ve Hakk’ın takdiri olmasaydı o hâle, o söze, o kâr ve kazanca candan talip olmazdın! Bunu iyi bil! (Emin ol.) Neye talip isen, istediğin senindir. Derman, derdi olanındır. Mallar, müşteri içindir. O sır, serseri bir adama nereden erişecek?

6925

Su, susuzlar içindir, ekmek de açlar içindir. Eğer açlar olmasa (açlık olmasa) ekmek olur muydu? Olsa da neye yarardı? Güzel yanaklı dilberler olmasa aşk, âşık olur muydu? Âşık da olmasaydı, dilberlerin kadri kıymeti kalmazdı. Her kimin talebi ziyadeyse, vuslatı da o nispette ziyadedir. Vuslat, talepte gizlidir.

6930

Sana hidayet nasıl ki Hak’tan erişiyor, o talebi de Hak’tan bil! Kendi cezbesiyle seni menziline götürüyor demektir. Senin canın gönlün onun elinde alettir.

(SAYFA 265) Eğer kulunu iki parmağı arasında şekillendirmeseydi, şüpheden kurtulup apaçık gerçeğe erebilir miydin? Sana yüzünü perdesiz göstermek istediği için elsiz, avuçsuz seni kendi tarafına çekiyor. Böyle olmasaydı bütün cihan halkının talip olması gerekirdi. Bu bir özel yardım olmaktan çıkardı.

6935

Öyleyse bu talebi kendinden bilme, Hak’tan bil! Irmak gibi o deryaya ak! Öyleyse bil ki orada sen yoksun. Gizli, açık hep Hak’tır. Ey seyr-i süluk sahibi, isteyenle istenileni bir gör ki rızıklandırana kavuşasın. Her gördüğün istekli onun istediği her arzulu onun arzuladığıdır. Irmak suyu koşa koşa deryayı arar ki deryaya karışarak aynı derya olsun.

6940

Denizle ırmak sureten iki görünür fakat manen birdir. Dikkat et! Şeyh ile Hakk’ı, şaşılıktan dolayı iki gören, mürit değil, merittir (inatçı). Ey maneviliğe eğimli olan, vahdette ikilik yoktur. Katre deryaya karışınca bir olur. Bu ilim, sözle (tarif) öğrenilemez. Mahv (fena) lazım. Mahv, deryadır, söz gemi. Her kim onu görürse onda ayrılık, gayrılık kalmaz, yabancıyı üzerinden toz gibi silkeler.

6945

Böyle olan varlık cezbe sonucudur. Dünyada da ebediyette de Hüda’dan ayrılamaz. O toz Hüda’ya bağlanmış, nur ile birleşmiştir. Irmağın derya ile bağı ve birliği gibi. Dünya adamı dünyadan, ebediyet adamı da ebediyetten hayat bulur. Dünya hayatından zinde olan ateştir (cehennemin nasibidir), o, tam bir ahmaktır. Topraktan alınan bir avuç toprak, neticede toprak olur. İster kuru, ister nemli olsun.

6950

Topraktaki o nemlilik de nihayet yok olur. Çünkü kuruluğu galiptir. Hava, toprak, ateş, rutubete istekli de olsalar istekleri söner. Bu temsildeki rutubet, taleptir. Fakat nispeten pek az olduğundan diğer unsurlara mağlup olur. Toprağın içindeki rutubet mağluptur. Çünkü karar yeri toprak olunca zıddıyla yok olur. Fakat rutubete deryadan yardım gelirse artarak deryasına karışır. Cisimlerin içindeki iman bu rutubete benzer (fakat o esmalardan yardım görerek katlanır).

Notlar

  1. Maida suresi 5/54 Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
  2. Tatmayan bilemez.
Önceki makale
Makale 93
Sonraki makale
Makale 95

Giriş

Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.

Yazılış Sebebi

O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.

Makale 1

Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.

Makale 2

Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.

Makale 3

Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.

Makale 4

Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.

Makale 5

Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.

Makale 6

Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.

Makale 7

“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.

Makale 8

Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.

Makale 9

Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.

Makale 10

Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.

Makale 11

Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.

Makale 12

Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.

Makale 13

Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.

Makale 14

Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.

Makale 15

Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.

Makale 16

Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.

Makale 17

Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.

Makale 18

Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.

Makale 19

Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.

Makale 20

Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.

Makale 21

Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.

Makale 22

Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.

Makale 23

Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.

Makale 24

Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.

Makale 25

“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.

Makale 26

Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.

Makale 27

Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.

Makale 28

Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.

Makale 29

Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.

Makale 30

Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.

Makale 31

Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.

Makale 32

Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Makale 33

Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.

Makale 34

Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.

Makale 35

Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Makale 36

Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Makale 37

Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.

Makale 38

Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.

Makale 39

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.

Makale 40

Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).

Makale 41

İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…

Makale 42

İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.

Makale 43

Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.

Makale 44

Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.

Makale 45

Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.

Makale 46

Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.

Makale 47

Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.

Makale 48

Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.

Makale 49

Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.

Makale 50

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.

Makale 51

Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…

Makale 52

Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.

Makale 53

Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.

Makale 54

El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…

Makale 55

Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.

Makale 56

Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.

Makale 57

Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.

Makale 58

Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.

Makale 59

Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.

Makale 60

“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”

Makale 61

Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.

Makale 62

Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.

Makale 63

İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.

Makale 64

Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.

Makale 65

Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.

Makale 66

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.

Makale 67

İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.

Makale 68

Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.

Makale 69

Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.

Makale 70

Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.

Makale 71

Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.

Makale 72

O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.

Makale 73

Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.

Makale 74

Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.

Makale 75

Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…

Makale 76

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.

Makale 77

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

Makale 78

Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.

Makale 79

“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”

Makale 80

İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.

Makale 81

Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.

Makale 82

Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.

Makale 83

Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”

Makale 84

İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.

Makale 85

“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”

Makale 86

Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.

Makale 87

Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.

Makale 88

Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.

Makale 89

Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.

Makale 90

Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.

Makale 91

Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.

Makale 92

İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.

Makale 93

Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.

Makale 95

Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.

Makale 96

İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.

Makale 97

Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.

Makale 98

Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.

Makale 99

“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”

Makale 100

Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.

Makale 101

Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”

Makale 102

Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.

Makale 103

Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.

Makale 104

İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.

Makale 105

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.