Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.
Giriş
Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.
Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.
Bu makalede şu açıklanacaktır:
Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir. Değil miydi ki Hazreti Musa aleyhisselam Hakk’a vasıl olmuş, kendisine peygamberlik, kitap ve birçok mucizeler verilmişti?
Bu kadar büyüklük ve kemaliyle Hızır aleyhisselam’a talip oldu ve Hak Teâlâ Hazretlerinden dua ve istekle onun sohbet ve arkadaşlığını rica etti. Sonunda duası kabul gördü. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de buyrulmuştur ki: “Fe vecedâ abden min ibâdinâ”1 Şöyle ki: “Resulü Ekrem efendimiz de “vâ şevkan ilâ likâi ihvânî”2 buyurmuşlardı ve yine aşk ateşiyle “Bana Yemen tarafından rahmanın nefesi geliyor.” buyurmuşlardı. Ve Hazreti Ali’ye şu yolda vasiyet buyurmuşlardı ki: “iza tekarreben nâs ilâ hâlikihim bienvâi’l-birri fetekarrabe ilallâhi bienvâi’l-mukil tesbakahum bidderecât indennâs fi’d-dünyâ ve indallâh fi’l-âhireti” Meali: “Halk, yaratıcılarına çeşitli ibadetlerin herhangi biriyle yakınlaşmak isteği içerisindedir. Sen de akıllıların sohbetiyle yakınlaşmaya bak ki dünyada insanların katında, ahirette de Allah’ın katında derece ve yakınlık açısından onları geçesin.” İşte ermiş ve kâmil veliler de böylece havasın (seçkinlerin) yakınlık ve sohbetlerini arzu ederler.
Merdan-ı Hüda’yla bir nefes sohbet etmek, yüz yıl ibadetten daha iyidir. Her kim bir veliyle sohbet etme şansı bulursa, onu Hak ile sohbet eder bil!
4070
Onun dış görünüşü, Hakk’ın göründüğü yer; temiz canı da Hakk’ın sırrıdır. Hak Teâlâ kendini velilerinden gösterir. Hakk’ın sırrı şeyhsiz nasıl ortaya çıkar? Musa aleyhisselam Hızır’ı bunun için aradı ki ondan gizli sırları öğrensin. Kendisi sevdalıların ulusu bir peygamber ve Hak katında makbul olduğu hâlde, düşün ki Hızır’ı araması niçindi? Kendi sırlarından daha yüksek sırlar elde etmek istiyordu. Çünkü daha yüksek sırlar daha yüksek kişilere layıktır. (SAYFA 160)
4075
Hazreti Muhammet (s.a.v.) ki resullerin sultanı idi. Hidayet eden, hidayete erdiren ve Hak yolunun rehber ve önderi idi. Böyle olduğu hâlde “vâ şevkan” diye ah eder, ihvan-ı sefanın sohbetine hasret çekerdi. Gene böylece Veysel Karani’nin aşkıyla Yemen’den koku sezerdi. O sultana kavuşma isteğiyle Hakk’ın kokusunu Yemen’den pek güzel çekiyordu. Hazreti Ali’ye de sevgilerinden dolayı buyurmuşlardı ki: “Halk ibadetle meşgul bulunduklarında sen de gece gündüz
4080
akıllıların sohbetini tercih et ki Hakk’ın yanında hepsinden makbul olasın! Tâ ki derece itibariyle herkesten önde olasın, zahmetsiz gönül fetihleri bulasın! Dersi akıllılardan al! İbadetle yol alanları Hak tarafına yönlendir. Aklını artır ki mertebece artasın, diğer ibadet ehline göre kıdemli olasın. Gerçi ibadet edenler de ibadetlerinden fayda göreceklerdir. Fakat ilahi vuslat sana herkesten evvel yetişir.”
4085
Cihanda akıllı kimdir dersen, merd-i Hüda’dır ki Hak’tan başkasından geri durarak uzaklaşır. Her kötü ve kovulmuşa akıllı deme, her ne kadar kılı kırk yarar dikkatte olsa da her düzgün söyleyene de akıllı deme! Âkil, Hak’tan gafil olmayandır. Hak’tan ayrı olan âkil, sahte paraya benzer. Eğer onu geçer para gibi kabul edersen aldanırsın! Kavuşmadan uzak olan devletsiz (bedbaht) âkil, altın görünse de sahtedir, kovulmuştur (kabul edilmez).
4090
Gerek büyük, gerek küçük, dünya ehli (dünyaya tapanlar) akıldan yoksundurlar. Gerçek akıllı o kimsedir ki Hak’tan başkasından bağı keser, dersini daima ve yalnız Hak’tan alır. Ey akıllı, böyle akıllılarla otur! Tâ ki seni bütün sıkıntılardan, kederlerden kurtarsın. O, yüz senede kazanacağın sevaba, dereceye, onun yanında bulunmakla her saat nail olursun. Harmanının başak toplayanları, padişahlar olsun, önünde daima seve seve yürüsünler.
4095
Bu mananın şerhini Cenabı Mevlana’dan dinle! Git, o sultana gönülden muhabbet bağla! Cenabı Peygamber, Hazreti Ali’ye buyurdular ki: “Ey Ali! Hakk’ın arslanısın, cesursun, pehlivansın! Fakat bunlara güvenme, ümit ağacının gölgesine gel! Aklın gölgesine gir ki onun gölgesi cihanda Kaf Dağı gibidir, ruhu yükseklerde dolaşan Anka’dır.”
4100
Onun vasıflarını kıyamete kadar söylesem tükenmez ki başı ve sonu yoktur. İnsanlar arasında yüzüne perde çekmiş bir güneştir. (Benim bildiğim budur). En doğrusunu Allah bilir. O, ruh güneşidir. Nurundan insanlarla meleklerin istifade ettikleri semavi güneş değildir. Ya Ali! Tarikatının her türlü ibadet ve taatlerine havasın (seçkinlerin) yaptıklarını tercih eyle! Herkes bir türlü itaate meylederek kendini kurtaracak çareye başvurdu.
4105
Sen de git, akıllıların gölgesine dâhil ol ki gizli düşmandan kurtulasın. Sana bu, bütün ibadetlerden iyidir. Bununla önde gidenlerin tamamının önüne geçersin!
(SAYFA 161) Bu beyitler burada şahitlik etsinler diye düzenlendi. Sır kulağını aç da onun sözlerini dinle! Tâ ki onun esrarından nasip alasın! Tâ ki bu açıklama senin tarafından anlaşılsın, tereddütten kurtulasın!
4110
Onun bütün halkça kabul gören sözü, benim sözümün şahididir. Vasıl olan veliler de böyledir. Onlara Cenabı Hakk’ın yüzlerce lütuf ve yardımı erişir. Onların işleri (sülukleri) tamam olduktan sonra Allah’ın yüzüyle sürekli şereflenirler. Cenabı Yezdan’ın simasına talip olarak onu gıyaben ve durmadan övmüşlerdir. Kesinlikle bilinsin ki onları görmek devlettir, rahmetler içinde rahmettir.
4115
Yolu bilen bir merd-i Hüda’yla yoldaş olmadan daha yüksek bir mertebe yoktur. Sana bu çeşitten bir istek gelirse, ondan başkasına gönül verme! O arzulanan, her kime kısmet olmuşsa, bil ki berbat nefsi kahrolur. Yılanın gözü zümrütten kör olmuyor mu, ne kadar kuvvetli olsa güçsüz kalmıyor mu? Bunun gibi nefis yılanı da şeyhin nurundan kör olur, takatten düşer.
4120
Nefsi gayretle öldürmek uzun sürer. Ekseriya fesatta kalır (mağlup etmek mümkün olmaz). Züht ve takvaya karşı ansızın baş kaldırır. Bu hareketinin bin çeşit hilesi var. Fakat üzerine velinin bakışı isabet etti mi, o düşman silahsız ölür. Nefis, cehennemin parçasıdır ve ateştendir. Şeytan gibi içerileri etkiler ve bulaşır. Onun narı şeyhin nurundan söner. Ne mutlu o cana ki şeyhin bakışına rast gelir.
4125
Cehennem mümine demiyor muydu ki “Çabuk geç! Nârımı söndüreceksin. Sen, su gibi, ateşi söndürürsün; övüncün, utanmayı kazıp attığı gibi. Ey nur-ı pak, eğer nârımdan tez geçmezsen benim nârım senin nurundan mahvolur. Şüphesiz, senin varlığın beni yok eder, sen sarhoş iken ben nasıl ayık kalabilirim” Cehennem ki aslı ateş ve dumandır, temel taşları bunlardır.
4130
Âlemdeki ateşler onun zerresidir, kahır ve gazaplar onun katresidir, bir müminin nurundan sönerse, anlayışın varsa iyi dikkat et, o tertemiz nurdan cehennem bile sönüyor da nârî olan nefis, o nurdan nasıl helak olmaz?
Ey mürit! Şeyhin eteğini tutarsan, o buluşmada sen de onun gibi seçkin olursun. Yol kesici olan nefsin ölür, rehber olur. Mesih gibi semalarda uçarsın!
4135
Şeyhle bulunmak yolların en kısasıdır. Onunla bir olmak, vahdet kaynağıdır. Gerçi şeyhsiz de vuslat mümkündür, örtüden, şaşkınlıktan onsuz da kurtulabilirsin! Fakat şeyhten gelen vuslat daha kâmildir. Gayret yolunda ne kadar çaba gösterirsen göster, bütün ömründe kazandığına şeyh seni bir anda ulaştırır.
(SAYFA 162) Ormandaki yabani ağaçlar da meyve verir, fakat bağlarda itinayla yetiştirilenler daha güzel meyve verir.
4140
Ey salik, gerçi ikisi de Hak’tandır. Fakat bunun daha iyi olduğunda şüphe yok. Çünkü bahçıvan kötü ağacı iyi yapmak üzere götürüp bahçesinde terbiye etmektedir. İyiyi de kötüyü de Allah yaratır, mürit de, Allah’ın yaratığıdır. Yaratıklardan kimi hür, kimi köledir; kimi boş, kimi doludur. Kimi şah, kimi vezir, kimi asker (nefer), kimi komutandır.
4145
Bu çeşitlilikten anlaşılan hikmet şu oluyor ki rızık verenden başka kadir yoktur. İyiye, kötüye, hayra, şerre ondan başka kimsenin gücü yetmez. O gücü, güçsüzlüğe düşürecek bir şey yoktur, yüz binlerce nakış onun eseridir. Fakat sonsuz nakışlar (sonsuz çeşitliliktedir) kimi iyi, kimi fena; kimi güzel, kimi çirkin. Kimi yer, kimi gök; kimi katı, kimi sıvı.
4150
Kimini yedinci kat semada bırakmış, kimini de dokuz kat feleğin de üstüne çıkarmıştır. Hadsiz hesapsız nakışlar yarattı. Tâ ki kudrette tek olduğu bilinsin. Bir nakkaş derse ki: “Ben kudretli bir nakkaşım, çok güzel nakışlar, resimler yaparım, fakat fena nakışlar yapamam.” Biliniz ki o, sanatında yetenekli bir üstat değildir. Diğer biri, “Ben iyi, kötü her çeşit resimleri, nakışları yaparım.
4155
Rum, Türk, zenci hangi üslupta isterseniz yaparım.” derse işte sanatında üstün olan üstat odur. Çünkü elinden her türlü resim gelir. Hak Teâlâ Hazretleri de kudretini eserlerinden göstermiştir. Bu kara toprakta, o mavi semada beğenilenin de ötesinde ne eserler yaratmıştır. Bu kadar algılama bu aklımıza göredir. Yoksa Hakk’ın âlemlerinin sonu yoktur.
Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.
O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.
Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.
Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.
Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.
Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.
Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.
Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.
“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.
Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.
Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.
Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.
Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.
Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.
Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.
Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.
Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.
Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.
Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.
Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.
Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.
Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.
Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.
Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.
Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.
Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.
“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.
Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.
Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.
Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.
Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.
Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.
Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.
Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.
Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.
Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.
Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.
Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.
Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.
Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.
Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).
İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…
İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.
Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.
Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.
Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.
Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.
Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.
Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.
Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.
Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.
Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…
Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.
Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.
El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…
Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.
Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.
Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.
Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.
“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”
Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.
Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.
İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.
Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.
Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.
Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.
İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.
Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.
Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.
Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.
Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.
O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.
Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.
Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.
Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…
Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.
Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.
Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.
“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”
İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.
Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.
Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.
Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”
İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.
“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”
Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.
Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.
Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.
Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.
Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.
Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.
İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.
Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.
Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.
Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.
İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.
Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.
Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.
“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”
Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.
Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”
Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.
Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.
İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.
Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.