Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.
Giriş
Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.
Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.
Bu makalede şunlar açıklanacaktır:
(1) “Fe men ya’mel miskâle zerretin ”1 ayet-i kerimesinin tefsiri
(2) Şu beyan olunacaktır ki amel defterini yarın okuyacaksın. Fakat bugün peşin olarak oku ki yaptığın amelleri biliyorsun. “Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme”2 mealinden hareketle Cenabı Hakk’a onları affettirmeye çalış. Yarına erteleme! Eğer evliyanın gördükleri gibi şeref veren şeyleri göremezsen kesin olarak bil ki yarın da affolunmazsın. Çünkü “Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ”3 buyrulmuştur. Meal-i şerifi: “Bu dünyada âmâ olanlar, yani ilahi kudrete, sübhanın sanatına göz yumup da kör gibi yaşayanlar, ahirette de âmâ kalacaktır, belki daha beter şaşkınlıkta olacaktır.
(3) Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.
(4) Gerçi evliyaullahın çoğu züht ve takva ve salih amel ile bezenmiştir.
Fakat herkes hakkında hüsnüzanda bulunmamak gerektir. (Görüntüsü züht ve takvalı olan herkese itibar etmemelidir.) Ki bunların aksine olarak, görüntüsü harap (amelsiz) (SAYFA 197) bir veli de nadir de olsa bulunabilir. Onları herkes tanıyamaz. Çünkü Cenabı Hak hadisi kutsisinde buyurmuştur ki: “Evliyâî tahte kubâbî la ya’rifuhum gayrî” Meali: “Benim, kubbelerim altında gizli velilerim vardır ki onları benden başkası bilemez.”
O defter kendindedir. Burada da okuyabilir, kârını, zararını anlayabilirsin. Gece de gündüz de işlediğin günahlar hatırındadır.
Fakat bil ki:
5100
Eğer Hüda’dan suçlarına af gelmişse korkmana gerek var mı? Eğer burada iken affolunmamışsa, orada da affolunmayacağını bil. Cenabı Hak buyuruyor ki: “Her kim burada âmâ ise ahirette de âmâdır.3 Dünyada ne hâlde yaşadınsa o hâlde ölürsün! Gerek iyi gerek kötü. Kıyamette de kabrinden kalkarken, kabirde ne hâlde yattınsa o hâlde kalkarsın!”
5105
Böyle bil ki iyi kötü, gözlü gözsüz nasıl öldüyse mezarından öyle kalkacaktır. Zahir ehlinin sözü budur. Bâtın ehli de ender inciler delmişlerdir. Her ne kadar bu da ona benzerse de o değildir. Cismin beyanı nerede, canın beyanı nerede. Gönül ehlinin sözleri de her ne kadar hâlkın sözleri cinsinden ise de, onda yeni yeni sırlar vardır. Onu can kulağıyla dinle!
5110
Tâ ki o nadir sırlardan faydalanasın, her ne kadar sen de o güneşin ışığından doldunsa da eğer Hakk’ın serptiği nurdan sana da bir şey isabet ettiyse, niçin bu dedikodu karanlığında sürünüyorsun? Saf ve berrak olanı al, tortuyu bırak! Atlas varken âdi beze sarınmak niye? Çamur içinde bir inci görsen hemen onu çamurdan çıkarıp temizlersin. Çamuru da böyle temizler misin? Hayır. Çamuru incinin üzerinden temizlersin.
5115
O söz (ehl-i zahirin sözü) çamur gibidir. Bizim sözümüz, çamura karışmış incidir. Eğer sen aklı başında, sırra vakıf biriysen, hür yerine köle alır mısın? Hak yanında itikat sahipleri nasıl makbul ise, eşkıya da öyle kovulmuştur. Ezelden o, uğurlu (said); bu, bahtsız (şaki) idi. Bu, temiz olmayan o, takvalı idi. Onlarda (gönül ehli, velilerde) galip olan hâl şudur: “Salâh sahibi olmak, oruç namaz gibi dinin kurallarına uymak.”
5120
Genelde durum budur. Nadiren de namaz, oruç gibi şeylere ehemmiyet vermezler. O hâli, ay tutulması veya güneş tutulması gibidir. Bu örnek, bu benzetiş halk içindir. Yoksa o, padişahlar padişahıdır. Onun yaptığı doğru ve mantıklıdır. Takva ehli ondan güzellik toplar. O, cihanda tek şah ve hâkimdir. Peygamberler gibi ümmetleri vardır.
(SAYFA 198) Onun şeriatini Musa aleyhisselam anlayamadığı için Hızır ondan yüz çevirdi. O garip kural, havasın kuralıdır. Yakın olmayan, o yakınlık tarafına koşamaz. Eğer halka o şeriati söyleyecek olsam yahut yöntem ve bölümlerini göstersem, tahammül edemezler. Hep kâfir olurlar. Hepsi kötülük ve kargaşa tarafına giderler. Öyleyse, avama layık söz söyleyeyim. Tâ ki o sözler bu deryada gemi olsun.
5130
Gemiye binerek boğulmaktan emin olsunlar. Onun için az çok muhalif söylüyorum. Gerçi ben bu vadide çok sözler söyledim. Fakat havas ondan dolayı hataya düşmez. O, Hak tarafından havas için gönderilmiş peygamberdir. Tâ ki risaletini feleklere duyursun. Onun davranışları temizden temiz, arîden arîdir. İçin içi odur, başkası kabuktur. Eğer sen sarraf isen, o cevherleri tanır, dünya kadar kıymet biçersin.
5135
Onun kıymeti her şeyden fazladır. Her ne kadar o ay, bulut içindeyse de bir kimse padişahı hizmetçisiz, askersiz, bayraksız tek başına görse, onunla aşinalığı varsa derhâl tanır. İsterse kıyafet değiştirmiş olsun. O kimse derse ki bütün dünya halkı bunun bendesidir, herkes onun bağışlarıyla yaşıyor. Eğer cehalet ve körlük sebebiyle onu inkâr ederlerse, ben katiyyen biliyor ve yanılmıyorum,
5140
tereddütsüz onun kulluğunu kabul ederim, sevgisini gönlümden çıkarmam. Eğer bir kimse padişahın böyle tanınmayacak şekilde gezdiğini bilseydi şüpheye düşmezdi. Ben yanılmıyorum, belki inancım arttı, herkesi onun tarafına yönlendiriyorum. Bir kimse böyle bir şaha rastlarsa ondan talep etmese bile on kerre on hazineye nail olur. On lafzını kafiyenin hatırı için söyledim, on adedi de bir şey mi? Süha Yıldızı o güneşin yanında ay gibi kalır.
5145
Azizim! Ay, güneş nedir ki! O asmaya nispetle iki âlem bir üzüm tanesidir. Onun sinesi Hüda’nın tahtının bulunduğu yerdir, evliya için ondan daima hediyeler vardır. Herkese lütuf ve sağlık ondan erişir. Ehl-i sefanın yemin ve bereketi ondandır. Hak Teâlâ daima ona perdesiz olarak görünür, ona eliyle (bizzat) şarap verir. Özetle her şahıs, her ruh gıdasını ondan alır.
5150
Böyle şeyh ilelebet bakidir. Bir nefes Allah’ın cemalinden ayrı olmaz. Müritleri sayısız olursa da akıllı isen adede bakma! Bil ki o adet surettedir. Manadan haberdar olan hepsini bir görür. Ey akıllı! Manada tamamı birdir. Birden çok olan gözlerdeki nur gibidir. Gözlerdeki nur, bir nurdur, cisimlerdeki canın bir olduğu gibi.
5155
O fırka (müritler) ilelebet şeyhle beraber olurlar. Birini yolun dışında bilme! Görüntüden geç, manaya bak! Tâ ki bal gibi, şeker gibi tatlı olasın.
(SAYFA 199) Görüntü perde oldu bu yüzden darlık içindesin, esrarkeşler gibi şaşkın ve sersemsin. Eğer bu ağır uykudan uyanırsan, o aradan kurtulur, kenara çıkarsın. Git, kenarı tut! Sağırlardan kurtul ve aralarından çık ki sana canın yüzü hicapsız görünsün.
5160
O deryaya gittiğin zaman baki olursun! O dildara, o sakiye eş olursun! Baki baki ile bağ kurar. Anka onun için Kaf Dağı’nda ikamet eyler. “Nurun ala nur”un4 manası budur ki dini olanın dini artar. Bil ki bu artış manevidir, şeklî değil. Çünkü açık, belli değildir. Açık, belli olaydı, zahir olurdu, iyi kötü bütün âlem tutkun olurdu.
5165
Onu görenler bizim gibi divane oldu, evi bıraktı, viraneye göçtü. Âlemi bıraktı; sıkıntıyı, derdi tercih eyledi. Cezayı, nimete tercih etti. Mal ve evi barkı Hak yoluna feda etti. Yarayı merheme tercih etti, dilberlerin zülfü gibi perişan oldu.
Aşığın sözü, insanı aşık eder. İnsan dağ kadar sağlam olsa, bir saman çöpü gibi kaldırır atar.
O zatın bu yönlendirmesini kabul ettim ve “Rebab”ın, Cenabı Hüdavendigâr’a mahsus ve ait olduğunu bildiğim için kitabıma Rebab ile başladım.
Yerin, göğün bütün zerreleri Cenabı Hakk’ı tespih etmektedirler.
Aşk, bir taraftan şükrü, diğer taraftan şikâyeti gerektirir.
Âdem evlatları yokluk âleminden varlık âlemine gelinceye kadar hatsiz hesapsız ve çeşit çeşit menzillerden geçmişlerdir.
Her ne kadar rebabdan herkesin dinlediği aynı ses ise de anladıkları mana aynı değildir.
Rüzgârın aslı sudur, sonunda gene su olacaktır. Bunun gibi sözün de aslı sudur.
Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.
“Şüphesiz Allah işlerinize ve şekillerinize bakmaz. Kalplerinize ve niyetlerinize bakar.” hadisi şerifi hakkında.
Fikir amelden üstündür çünkü amel, vücut parçalarının işidir. Fikir ise kalp amelidir.
Evliyayı kiramın bakışları daima o nurdadır. Şu hâlde halka yönelttikleri bütün övgüler, hakikâtte Halık’adır.
Esas olmayan ve fani suretler ayna olursa, asıllar ve baki olan manaların da ayna olacakları apaçık ortadadır.
Bu dünya bazı insanlara göre yol göstericidir, bazılarına göre de yol kesicidir.
Bu âlem, her şeyi Allah’tan bilenler için hidayet ve vuslat vesilesi, Hak’tan bilmeyenler için dalalet ve ayrılık sebebidir.
Her neyi dost tutarsan taklitsiz, gayretsiz sen onun aynısısın ve onun cinsindensin! Çünkü cins, cinsi tarafına gitmeye çalışır.
Bu makale evvela şu hadisi şerifi tefsir edecektir: “Açlık, Allah’ın sıddıklarına ziyafetidir.” Onların vücutlarını açlıkla diriltir.
Evliyanın haddi aşması, isyanı, halkın itaatinden iyidir: Avam müminin işlediği birçok hayır, havasa nispetle günahtan sayılır.
Gerek beyaz gerek siyah dev insanın kendisindedir. Zina, adam öldürmek, haram yemek gibi şeyler siyah devlerdir. Bunları herkes görür ve bilir.
Ruhlar, cisimlerden önce Cenabı Hakk’ın rahmet deryasında balıklar gibi yaşamakta iken Hak Teâlâ Hazretleri “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslendi.
Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı. Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi.
Kutup, bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.
Alem yaratılmazdan evvel yalnız nur ve aydınlık vardı. Cenabı Hak murat buyurdu ki: “O nur açığa çıksın.”, o nurdan bu zulmet âlemini yarattı.
Cenabı Hak buyurdu ki: Ben bu katran gibi siyah deryadan öyle bir inci çıkaracağım ki o nurlu deryada böyle şerefli inci bulunmaz. Bu inci insandır.
Halkın ruhları demir, bakır, gümüş, altın madenleri gibi birbirinden farklıdır. Her ruh hangi madenden gelmişse, bu âlemde kendi cinsiyle bağ kurar.
Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler.
Saadet o kimsenindir ki aklı emir, nefsi esirdir. Hüsran da bunun aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır.
“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir.
Her kim ki ölmeden evvel ölmez ise onun hareket ve sözü tamamıyla kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü o, Hakk’a karşı umursamazdır.
Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona zulüm etmiş olursunuz. Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara) zulüm edersiniz.
Bahar; biçimsiz, renksiz, kokusuzdur. Fakat yüzünü bir parlattığı vakit yüz binlerce çeşit renk ve koku meydana gelir.
Adem evlatları evvel toprak idi. Latif su, o toprağı bitki etti ve bitkiyi hayvan, hayvanı da insan eyledi.
Hak Teâlâ Hazretleri kendine âşıktır. Ona benzer kimse yok ki Hak Teâlâ Hazretleri ona baksın. Daima kendisiyle aşkbâzlık eder.
Dünyanın bütün işleri ve nimetleri çirkindir, sevimsizdir. Fakat çeşni ve lezzet aracılığıyla ayıpları örtülmektedir.
Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.
Hak Teâlâ Hazretleri o cihanı kendi nurundan yarattı. O da Hak gibi baki ve sınırsızdır. O mana ve hikmet ki Âdem’in gelmesiyle açığa çıktı.
Veliler kaplara benzer. Aşk, marifet ve Hakk’ın yüzü, o kapların içinde bulunan şaraptır.
Mademki insan kendiyle sınırlıdır. Ondan Hak Teâlâ’nın razı olmadığı birçok fenalık ve haksızlıkların meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.
Evliyanın sohbeti insanı veli ettiği gibi, eşkiyanın sohbeti de eşkıya eder. Çünkü ruhlar birbirinden hırsızlık ederler, renk alırlar.
Yokluk (adem) iki türlüdür: Biri o ademdir ki onda hiçbir fayda yoktur, mutlak durgunluktur. Diğer bir adem (yokluk) vardır ki yok gibidir.
Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır.
Faydasız sözler Hak eri için örtüdür, sıkıntıdır. Susmanın yüz binlerce üstünlüğü ve kârı ve sonsuz cihanı vardır (cihanlar değerindedir).
İnsan Hak aşkında kaybolduktan ve Hak’tan gayrısından temizlendikten sonra, artık onun cismine cisim deme! Her ne kadar cisim görünüyorsa da…
İyi kötü, güzel çirkin, saf tortu Hakk’a nispetle tek bir şeydir. Zira hepsi de onun kudret ve sanatının eseridir.
Mizan, semadan, arştan, kürsten daha yüksektir. Bunların hepsinin üstünde bir varlıktır. Çünkü iyi kötü her şey mizanla tartılır.
Hak Teâlâ Hazretleri halkı zulmetten yarattı. Zulmetten maksat, hayvani hayata sebep olan yemek, içmek, uyumak gibi şeylerdir.
Halik Teâlâ Hazretleri her ne kadar yüz binlerce, belki sonsuz yaratıkları durmaksızın yaratmışsa da hakikâtte hepsini bir görmek lazım.
Halk, dört kısımdır. Bir kısmı onlardır ki Allah yolunda, Allah rızası için sıkıntı ve dert çekerler, müşahede ümidiyle gayret ederler.
Koku, menzile rehberdir. Nasıl ki kokusu kediyi ete götürür. Koku alma kabiliyeti olan kişi canın kokusundan cana erişir.
Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona olan sevgiden ileri gelir.
Ruh iki çeşittir: Biri rihî (hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı hayvanîdir. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve müminlerin ruhlarıdır.
Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler.
Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştır ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir…
Dünyanın ahirete göre zaman olarak öncelikli olmasının nedeni şudur ki zehrin sonunda bir şeker olsun da kıymetini bilsinler.
Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir.
El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar”…
Bir şahsın rütbesi kemale erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle her şeyde Hüda’dan başka birşey göremez.
Kul ile Hak Teâlâ arasında yetmiş bin zulumat perdesi, yetmiş bin de nur perdesi vardır. Bu perdelerden geçmek çok gayret ister.
Dünyada ilahi uygulama öyledir ki enbiya ve evliya Hak’tan ne isterlerse derhâl istedikleri yanlarında beliriverir.
Gerçi salih amel, talibi sonunda Hüda’ya eriştirir. Fakat şeyhin sohbeti ondan daha üstündür. Zira bu, daha çok ve daha iyi yetiştirir.
Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir.
“O yolun nihayeti yoktur. Yol sensin ve senin için bir son vardır. Fakat eriştiğin zaman sende senlik kalmaz.”
Yıldızlarla ayın ve güneşin tesiri bir çırpıda gökten yere iniyor, doğmuşlar üzerinde tesirini gösteriyor.
Her kim âleme kendinden geçerek Hakk’ın nuruyla bakarsa, onun bu bakışı o cihana aittir. Sebep ve amaçla bakarsa, bu cihana ait olur.
İnsanda her şeye kabiliyet vardır; ilim, edep ve sanatları öğrenmek buna örnektir. Bu kabiliyet insanda potansiyel olarak vardır.
Şeyh, baş; müritler, organlar mesabesindedir. Organlar başa bağlı bulundukça ve baştan koparak ayrılmadıkça baş hükmündedirler.
Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır.
Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma yüzünden gözlerinde güçsüzlük ortaya çıkmıştır.
İnsan yüz binlerce iş ve uğraşıdan sonra Hakk’a vasıl olduğu zaman gördü ki o ibadetler, kendisine erişen hediyelere nispetle hiçtir.
Kabiliyetli (veya ikballi) talebe, üstat gibi olur. Çünkü üstadının ilmini tamamen öğrenmiştir. Onun mertebesine erişmiştir.
Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir.
Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir.
O şeyhle (yakin), o müritler (hüsnüzanlar), her dönem bakidirler. Fakat suretleri değişkendir, anlamları sonsuza değin ayakta kalacaktır.
Aklen mümkün olmayanları inkâr ederler, imkânsızlığına emindirler. Çünkü kendilerinden ve beşeriyetten geçememişlerdir.
Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir.
Vasıl-ı ilallah olan veli, zaman zaman halk ile meşgul olup halkın gönlünden geçenleri söylerler; ne yediğin, ne yapacağın…
Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür.
Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.
Hak Teâlâ Hazretleri bütün lütuf ve merhamettir. Zahirde kahır ve mihnet görünen şeyler de hakikâtte lütuf ve merhamettir.
“İnsanları emel orağıyla biçiyorum ki ruhları bu aşağılık âlemden kurtularak semaya çıksın ve nuruma karışsın. Bundan büyük fayda olur mu?”
İnsanın kadri, mertebesi talebine göredir. Her kim aradığını heyecanla talep ederse mertebesi o nispette fazlalaşır.
Bütün şekiller ve özelikler ilm-i ilahide vardır. Bundan dolayı, talibe lazımdır ki şekil ve özelliklerden geçerek aslına dönsün.
Onun mülkünün hududu yoktur. Mülk nedir ki onda ehadden başka şey yoktur. Melekler bundan dolayı ona secde ederler.
Âşığın aşkı kemalini bulduğu vakit arada ikilik kalmaz . Nitekim bir şair demiştir:“Ben aşığım, maşukum da kendimdir.”
İmanın aslı ancak zevk ve mesttir. Bir zahit ki imanından zevk duymuyor, onu ölü say! Her ne kadar diri görünse de.
“Sana mihnet, acı ve sevimsiz görünen her şey, cennetin dikenli yoludur; tatlı, hoş ve güzel görünen şeyler de cehenneme doğru giden yoldur.”
Küfür ile imanı, biri karanlıkla, diğeri nurla dolu iki testi farz et. Biri eğri yol, biri doğru. Biri hatanın ta kendisi, diğeri sırf sevap.
Hak Teâlâ Hazretleri bütün âlemleri Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) hürmetine yarattı ki “levlake lema halektel eflak” bunun delilidir.
Hak isteklisi için ilk yapılacak iş, kalbini nurlandırmaktır. “Yekâdu zeytuhâ yudîu” mantık-ı şerifince müminin kalbi zeyt gibidir.
Fakirin sözü birdir her ne kadar çeşitli yöntem ve ibare ve örnekler ile söylenmişse de. Dikkat edilirse görülür ki hepsi bir sözdür.
Nefis, düşmandır. Onu öldürmek, kahretmek talibin yapabileceği bir iş değildir. Onu öldürmek, ancak Hüda’nın yardımıyla mümkün olur.
Yerle gök, yerle gökte bulunan bütün âlem parçaları, Hakk’ın aletleridir. Hak Teâlâ ne isterse o olurlar, ne emrederse onu yaparlar.
İnsan, kendinden sefer ederek varlığından geçtiği zaman anlar ki evvelki varlık sonraki varlığın perdesi imiş.
Hak Teâlâ Hazretleri’nin âlemden maksudu âdemdi. Âlemi, âdem için yarattı. Şu hâlde âdem evvel, âlem sonra mevcut olmuş olur.
Az olursa damla, çok olur da akarsa çay, daha çok olursa fırat, daha çok olursa ceyhun, hadsiz payansız olursa derya denir.
Zikri çoğalttığında birçok şahısları bir araya toplamış gibi olursun. Şüphesizdir ki cemaatin bulunduğu yerde rahmet ve sevap da ziyade olur.
İlmi yüzünden okuyan bir okuyucu, onun mana ve sırrından habersizdir, okuduğu sözler ve ibarelerden hiç zevk duymaz.
Allah-ı Teâlâ’nın bir sofrası vardır ki onun mislini ne gözler gördü, ne kulaklar duydu ne de bir insanın hatır ve hayalinden geçti.
Hak yolunda esas, derttir, aşk-ı sadıktır, engelleri ancak bunlar kaldırabilir. Nerede dert var ise, derman oraya gider.
“Sizin bu fani ve sahte mallarınızı ve nefislerinizi ben satın aldım. Mukabilinde size müebbet cennet verdim.”
Sen cisimlerdeki can gibisin. İhsan da senden, şükür de. Her ikisinin de şeker gibi tatlı olması yine sendendir.
Kul, kaderin sırrına vakıf olursa, kendine isabet eden her şeyi Allah’tan bilir. “Sana isabet eden iyilik Alah’tan, kötülük kendindendir.”
Gözle görülen âlem gerçekte yoktur, yokluktur. Bakışlarla görülmeyen ve yok olan kudret ve mana âlemi ise vardır, mevcuttur.
Ruhun ıztırabı Hak’tan ayrı düşmesindendir. Bundan gafil olan insanlar dünya işlerine önem verirler. Fakat sıkıntıdan kurtulamazlar.
İnsanın aşkı arttıkça isteği de o nispette artar. Aşk, manadır. İnsanda talep, aşkının kuvveti derecesinde olur.
Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır.